17 Mart 2015

ENDÜLÜS-CADİZ

Cadiz- Sevilla arası yolculuğumuz yaklaşık 2 saat kadar sürdü. Atlantik kıyısındaki otelimize yerleşip hemen kendimizi Cadiz sokaklarına bıraktık. Şehre varır varmaz deniz kokusundan mıdır, beyaz beyaz evlerden midir hemen deniz tatili havasına girdik. Her an denize girececekmişiz gibi attık sokaklara kendimizi. Yaklaşık 1 haftadır Haziran’ın ortasında Endülüsteyiz ve denizle ilk buluşmamız Cadiz’de oldu. En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; Buraya ba-yıl-dık. Sürekli şu cümleyi söylüyordum Cadiz’de ; ’Hayatımın kalanını burada geçirebilirim.’

Cadiz İspanya’nın güneybatısında Avrupa’nın en eski şehirlerinden birisi. Fenikeliler kurmuş şehri. Fenikece ‘Gadir’ demekmiş bu da ‘surlarla çevrili savunma alanı’ anlamına geliyormuş.

Atlantik okyanusuna çıkıntı yapan bir burun üzerine kurulmuş, çok güzel bir liman şehri. Bu bilgi ne işinize yarar bilmiyorum ama İspanyanın deniz donanması da buradaymış meğerse.


Şehrin daracık sokaklarında yürümeye başladığımızda hemen kendimizi yüreğimizin götürdüğü yerde, şehrin pazarında bulduk. Aman Allahım o ne öyle!! Ben böyle değişik deniz hayvanlarını, böceklerini bir arada başka hiçbir yerde görmedim. Olağanüstü bir pazar burası. Deniz böcekleri, çeşit çeşit etler, acayip sebzeler ve otlar...Zaten çok severim pazarları. Buraya hasta oldum. Pazarın içinde bulunduğu meydanın çevresinde kıyafetlerin ve çiçeklerin satıldığı bir alan ve bir sürü cafe, restoran ve pastane var.






Meydana bakan pastanelerden birine oturduk ve Endülüs’ün sahil şeridinde bolca gördüğümüz ‘Churros’lardan yedik. Bir çeşit hamur tatlısı. Tuzlusunu da yapıyorlar. Herkes sırada sıcak churrosların çıkmasını bekliyordu gittiğimiz yerde. Beklediğimize değmiş. Deneyin mutlaka. Yanında sıcak çikolatayla yenmesi gibi de bir ritüeli var. Aklınızda olsun.


Cadiz’i birkaç cümleyle anlatmaya çalışmak haksızlık olur. Endülüs’ün en tapas şehri desem abartmam bence. Böyle bir yemek kültürü ve çeşitliliği görmedim. Aaa ben bundan hayatta yiyemem diye baktığınız yaratıkları oracıkta bir pişirip önünüze getiriyorlar, yok böyle bir lezzet. Salyangozdan, kerevite yemediğimiz şey kalmadı. Hele istiridyeler pazarın çıkışında tezgahlarda 3 kuruşa satılıyor. Üzerine limon, hop mideye...Tapas konusunda aşmış burası. 


Bir de buranın gidilmezse eksik kalınacak bir restoranı var. Adı El Faro. Bu eski ve kadim şehrin en eski ve kadim restoranlarından. Acayip güzel bir atmosfer, acayip sıkı bir mönü, çok lezzetli yemekler. Rezervasyon şart. Mutlaka gidin.


Yemekten başımızı kaldırdığımız zamanlarda da şehrin sokaklarını gezdik. Plajlarına indik. Sokakları çok sakin, daracık ve çok şık. Huzurlu bir hayat var burada. Herkes herkesi tanıyor, bundan dolayı da şehirden çok büyük bir mahalle havasında.


Çok fazla görülecek yapı yok neyse ki. Amaçsız ve programsız dolaşmak bu şehirde daha keyifli. Görmeniz gereken katedral hop diye önünüze çıkıyor zaten. Ya da burası da neymiş acaba diye kafayı kaldırdığınızda Cadiz müzesini görüyorsunuz. Küçük ve derli toplu bir yer.


Cadiz ile ilgili 2 şeyden biraz daha detaylı bahsetmek istiyorum; Cadiz’in plajları ve Sherry’si.(Bodega)

Dünyanın en ünlü sherry’leri bu civarda üretiliyor. Vaktiniz ve merakınız varsa Cadiz’den 30 dk mesafede birçok üretim ve tadım tesisi var. Hepsi de gezip görmek ve tadım yapmak isteyenlere çok iyi ev sahipliği yapıyor.


Görünüş itibarıyla harika plajları var Cadiz’in. Ancak bir kez daha okyanus sahillerinde alışageldiğimiz güneş deniz kum tatili beklemememiz gerektiğini anladık. Hep rüzgarlı olduğu için deniz hem yosunlu hem de soğuk. Tabii oradakiler çok alışkın. Sandalyesini ve şemsiyesini kapan sahile atmış kendini. Ada ‘ben burada hayatta denize girmem’ dedi ve gördüğümüz deniz gerçekten hiçte çekici olmadığı için günün sıcak saatlerini otelimizin okyanus manzaralı havuzunda geçirdik.



Cadiz’in geceleri de gündüzleri kadar eğlenceli. Her köşede bir parti her tapas bar yada restorandan sokaklara taşan masalar dolusu neşe vardı.



Eğlencenin doruk yaptığı bir tapas bara girip baktık ve acayip komik bir manzarayla karşılaştık. Restoranın sahnemsi gibi bir platformunda 8-10 tane koca adam çok eğlenerek şarkı söylüyor. Masada oturan herkeste onlara eşlik ediyor. Hemen bizde girdik içeri ve izlemeye başladık. Meğerse sahnedekiler sağdaki soldaki tapas bar ve restoranların, sahipleri ve çalışanlarıymış. Hafta bir toplanıp birinin restoranında şarkı söylerlermiş. Yok böyle bir eğlence. Müthişti. Fikre, dayanışmaya ve eğlence anlayışlarına bayıldık.



Cadiz’den hiç ayrılmak istemedik. Biz dolu 2 gün geçirdik ancak daha da uzun kalsak hiç sıkılmazdık. İyi ki Cadize gelmişiz, iyi ki burada kalmışız. Burayı görmeseymişiz eksik kalırmış Endülüs gezimiz.

Bir sonraki durağımız yaklaşık 1 saat uzaklıktaki Endülüs’ün en güzel beyaz köyü olduğu söylenen Vejer de la Frontera.

Görülmesi gereken yerler        

Cadiz Katedrali
Museo de Cádiz
Cadiz Pazarı- The Market
Caleta Plajı- Playa de Caleta
Victoria Plajı- Playa de Victoria
Santa Maria Del Mar Plajı- Playa de Santa Maria Del Mar
Roman Teatre

Kalınacak Oteller

Parador de Cadiz: Harika bir otel.Okyanus manzaralı ve eski şehre çok yakın.

Restoran Önerileri

El Faro
Meson Cumbres Mayores
Casa Manteca
Freiduría Las Flores



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder