Güney Amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güney Amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

05 Temmuz 2013

Buenos Aires



İstanbul’da öyle zorlu koşullarla sınanıyoruz ki artık kendi gerçeğimizi normal sanma yanılgısına düşmeye başlamışız. Ne zaman ki gerçek anlamda medeni standartlara sahip şehirlerle karşılaşıyoruz işte o zaman kendi yaşadığımız yerle kıyaslamalar, ‘bizde olsa...’ diye cümleler kurmaya başlıyoruz.

Peki ben Avrupa’nın bir çok şehrine gitmiş, hatta bazılarının fanı olmuşken niye Buenos Aires’e gittiğimde böyle cümleler kurup, ‘bizde olsa....’ diye kıyaslamalar yaparken yakaladım kendimi?

Çünkü Buenos Aires benim için çoğunlukla ekonomik sıkıntılarla gündemime gelen bir şehirdi. Hatta bir dönem açlık ve işsizlikten şehirde büyük talanlar yaşandığını haftalarca TV’den izledik. Otomatik olarak gelişmekte olan şehir / ülke deyince Türkiye ve benzerleri gelmiş benim gözümün önüne...Yani gelişmekte olmayı hızla talan etmek, hızla köşeyi dönmek, hızla rant sağlamakla eş tutmuşum kafamda.

Nasıl da yanılmışım! Parayı ve rantı değil insanı merkez alarak tasarlanmış büyük şehirlerden biri Buenos Aires.

Kıskandık; Kocaman parklarını, dev meydanlarını, dev caddelerini, şehrin karakterini oluşturan oya gibi işlenmiş binalara gösterilen özeni, devasa bir şehirde üst üste ve çile çekmeden yaşayabilme imkanını kıskandık.

Neden bu kadar çok kıskandık onu da söyleyeyim. Burası bir Avrupa şehri değil. Hani medeniyetin kurucuları, bulucuları diye kafamıza kazınmış ülkelerin beşiği değil burası. Her ne kadar Avrupa buraları da sonuna kadar sömürmüş olsa da kendi kültürünü enjekte etmiş olsa da başka topraklar buralar.

Kıskanmamız geçtikten sonra özenmeye başladık ; Ayda binlerce TL harcamak zorunda kalmadan sahip oldukları yaşam standartlarına ve medeniyet düzeylerine özendik.

O parklar, o meydanlar, o yaşam alanları, o binalar kendi yaşadığımız yerde olsa insanlar nasıl davranırdı diye sohbetler ettik Mehmet Ali ile.  

Eleştirdik insan kaynağımızı ve 10 yıllar boyunca şehir bilincinden yoksun kişiler tarafından yönetilmek zorunda oluşumuzu.

Üzüldük; Seçilenlerin ‘Bu işi ben bilmiyorum ama en iyi bilenlerle çalışıyorum’ demesiyle bile daha iyi bir şehir hayatına sahip olabilecekken, ‘her şeyi ben bilirimcilere’ mahkum edildiğimiz için üzüldük. 


Şehir bilincinin, tarihi sahiplenmenin ve yaşam kolaylığı sunan yerler tasarlamanın bir şehrin ana gelir kaynağı olabileceğini bu kadar yer gezip Buenos Aires’te fark edeceğim aklıma gelmezdi. Çok çok sevdik Buenos Aires’i. Hiç şüphesiz ki ilk fırsatta yeniden gideceğiz.

En son söyleyeceğimi en başta söyleyerek başlıyorum şehir turuna:) 

Buenos Aires en az 1 hafta ayırılması gereken bir şehir. Planlarınızı buna göre yapın. Sağına soluna da gideriz derseniz 10 gün burası için ideal süre. Buenos Aires’e 1.5 saatlik Iguazu yolculuğu sonrası bir sabah saatinde indik. Rio ve Iguazu’dan sonra büyük bir şehre gideceğimiz için hepimiz heyecanlıydık.10 gün boyunca deniz, plaj, yağmur ormanları, şelaleler, vahşi doğa, yılanlar, tukanlar derken, herhangi bir Avrupa şehrindeymiş gibi sokaklarda gezecek, mağazalara, kitapçılara gir-çık vakit geçirecek, yorulduğumuz yerde oturup kahve içecek olmanın sevinci vardı hepimizde.Havaalanından şehre gidene kadar etrafta görünen manzara filmlerden, fotoğraflardan oluşmuş, kafamdaki Güney Amerika görüntüsünü doğrular şekildeydi. Havaalanı yolundaki ev, apartman görüntüleri pek de iç açıcı olmasa da gayet Güney Amerika.

Otelimiz Buenos Aires’te kalınabilecek en güzel yerlerden birinde. Oranın benzetmek gibi olmasın ama Nişantaşı’sı diyebileceğim Recoleta’daydı. Otele yerleşip hemen dışarı attık kendimizi. Buenos Aires çok büyük bir şehir. Her yerini yürüyerek gezebilmek imkansız. Bizim yaptığımız gibi bölge bölge gezmenizde fayda var. Buenos Aires’teki caddeler ‘çok uzun ve çok geniş’. Her biri şehrin merkezini bir uçtan diğer uca bölüyor ve şehre harita üzerinde baktığınızda cetvelle çizilmiş gibi muntazam bir yerleşimi var caddelerin.

Mesela, nereye gitsek karşımıza çıkan ‘Avenida 9 de Julio’ diye bir cadde var,100 m genişliğiyle dünyanın en geniş caddesi. Şehrin göbeğinde bu cadde. Sonunu bilemiyorum. Muhtemelen başka ülkeye kadar gidiyordur :) Yani caddelerinin genişliği ve uzunluğu akıl dışı. Buenos Aires'i ne kadar anlatırsam o kadar eksik kalacak gibi hissediyorum. O yüzden şehre övgüler yazacağıma ilk görüşte bana hissettirdiklerini yazayım.

İyi ki gelmişim dedirten şimdiye kadar gördüğüm en sentez, en melez şehirlerden biri. Her köşesi süpriz . Ormanlarda gezine gezine yeşile doymuştuk ama bir şehrin bu kadar yeşil olabileceğini pek hayal etmemişim. Hemen hemen her mahallesinde ‘yok artık..’ dedirten büyüklükte parkları, kolonyal tarzdaki acayip şık pasta gibi evleri ve binalarıyla başka bir yüzyılda hissettirdi burası bize. Bir de şehrin nehir tarafı var. Puerto Madero.  Burası da modern gökdelenlerden oluşuyor. Recoleta , Avear ve Mayo’daki acayip gösterişli konaklarla ve apartmanlarla yarışıyor buradaki gökdelenler. Çünkü çoğu dünyaca ünlü mimar ve tasarımcılar tarafından inşa edilmiş. Gökdelenler bölgesinde bir tasarım hakimiyeti var ki insan bak bak doyamıyor.

İşte bölge bölge Buenos Aires;

Avenida De Mayo - Plaza de Mayo- El Obelisco

Buenos Aires’I gezmeye Plaza de Mayo’dan başlayın. Meydanda, “Pembe Ev” olarak da bilinen Hükümet Binası, katedral, sömürge döneminde İspanyol valisine ait olan Cabildo binası ve Kongre binası bulunuyor. Özellikle Pembe Ev Buenos Aires için çok simgesel bir yapı. Çoğu Arjantinli için halk kahramanı Eva Peron’ın halka sesleniş yaptığı balkon Pembe Ev’de.

Bu bölgenin en güzel caddesi olan Avenida de Mayo. Bu caddenin bir ucu Plaza del Congreso’ya diğer ucu plaza Plazo de Mayo’ya çıkıyor ve Buenos Aires standartları göz önünde bulundurulduğunda kısa sayılabilecek bir cadde.

Buenos Aires’in en ünlü mekanlarından Cafe Tortoni de bu cadde üzerinde. Cafe Tortoni her vakit kalabalık bir yer. Kapı önünde misafirleri ilk karşılayan ve masa boşaldıkça grupları içeri buyur eden yaşlı amcayı geçtikten sonra Café Tortoni’nin muhteşem ambiyansı sizi karşılıyor. Genellikle size gösterilen masaya yerleştikten sonra sergilenen ilk hareket, etrafta bir tur atıp detayları incelemek. İçerinin tasarımı kadar, rafları ve duvarlardaki eski poster ve fotoğrafları da tek tek görülmeye değer. Arka tarafta, ana salondan ayrılmış odalarda haftanın belli günleri Tango gösterileri oluyormuş. Mutlaka Cafe Tortoni’ye uğrayıp bu tarih fışkıran mekanı gezin hem de sıcak çikolatasını tadın. Ben hayatımda böyle güzel bir sıcak çikolata içmedim. Yoğun bir çikolatalı suflenin eriyik hali. Yanında da bu yoğunluğu azaltmak için bir cezve süt getiriyorlar. Ve de öyle bir şeyi yedikten sonra eğer hörgüçleriniz yoksa susamama ihtimaliniz sıfıra yakın olduğu için bir sürahi de su ikram ediyorlar. 




Cafe Tortoni
Cafe Tortoni’den hemen sonra karşınıza çıkacak cadde de Buenos Aires’in İstiklal Caddesi diyebileceğim Calle Florida. Alışılmış yaya caddelerine kıyasla biraz dar ve çoğunlukla işportacıların işgal etmiş olduğu bir yer burası. Bu caddeden Buenos Aires ile ilgili edinilebilecek en enteresan izlenimlerden biri şehrin ciddi bir pasaj kültürüne sahip olması. Pasajlarına ayrı bir ilgi göstermenizi tavsiye derim. Çok süpriz şeylerle karşılaşacağınıza garanti verebilirim.

Buenos Aires’in Subte denilen çok eski ama bir o kadar da işlevsel ve ucuz bir metrosu var. Devasa bir şehir için süper pratik bir şekilde tasarlanmış. Güney Amerika’nın ilk metrosuymuş aynı zamanda. Yürümek istemeyenler için müthiş bir alternatif.

Aslında yürümeyi sevenler için Plaza de Mayo’nun bulunduğu bölgeden şehir merkezindeki bir çok yere bu upuzun ve muntazamca bölünmüş caddelerde yapılacak yürüyüşlerle ulaşabilmek de mümkün. Şehir büyük ama her yere yürüyerek gidilebilecek şekilde tasarlanmış.

Örneğin şehrin en az Paris’teki Pere Lachaise kadar turistik olan mezarlığı Recoleta mezarlığına ismini veren sosyetik semt Recoleta’ya da, yeme, içme, yürüyüş, piyasa ortamı Puerto Madero'ya da en eğlenceli, en karizmatik semtlerinden biri olan bohem, antika koleksiyoncusu mekanı San Telmo’ya da, bu upuzun caddeler aşarak yaklaşık 30 dakika sürecek yürüyüşlerle varılabiliyor. Kasmayın, ‘yürünür mü bilmediğimiz yollarda’ demeyin; yorulduğunuz yerde mutlaka güzel bir kafe, olmadı metro durağı, o da olmadı taksi bulursunuz. Şehri, her yeni günde yürüyerek gezmeye başlayın.

Bu bölgeyi gezerken dünyanın en geniş caddesi olan Avenida 9 de Julio’da karşınıza çıkacak. Ben bu caddeyi ilk gördüğüm an karşıdan karşıya geçmeyi bırakıp yan yana kaç tane araba sıralanmış onu saymaya başladım. 9 gidiş 9 geliş olmak üzere 18 şeritten oluşuyor cadde. Varın siz düşün kaç araba yan yana sıralanabiliyor, ben sayamadım.!

Bu cadde ile Avenue Corrientes’in kesiştiği yerde Buenos Aires’in dikilitaş’ı olan ve bağımsızlıklarını simgeleyen bir nevi Trafalgar ya da Times Square diyebileceğimiz El Obelisco çıkacaktır karşınıza.. 


El Obelisco

El Obelisco’nun civarındayken dev Avenida 9 de Julio caddesi üzerinde hem mimarisi hem de fonksiyonuyla gurur duydukları meşhur Teatro Colon’u da mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Akustiği dünyanın en iyi 5 konser alanından biriymiş burası. Yeni restore edilmiş. Her açıdan çok etkileyici. 



Teatro Colon
Bu bölgeyi olmadık bir şeye ihtiyacınız olduğu anda gelmeniz gereken ilk yer olarak da kaydedin kafanıza. Öyle ‘yok yok’ bir yer ki şaşıp kalırsınız. Bunun yanında aşırı merkez olmasından dolayı tüm turistik aktiviteler, bilet satış ofisleri ve benzeri hizmetler bu bölgeye toplanmış. Bu bölgeye bakarak şehrin eskimiş ve bakımsız bir Avrupa şehrine benzediği hissine kapılacaksınızdır eminim ama Buenos Aires tek bölgeye bakılıp yorumlanamayacak kadar büyük ve melez bir şehir. Saptama yapmak, tespitte bulunmak için acele etmeyin:)

Hazır buralarda geziniyorken 2 çok enteresan yere mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum. İlki ömrü hayatınızda görebileceğiniz en harika en sıra dışı kitapçı dükkanı El Ateno Grand Splendid. Mimari ve tarihi dokusu, freskleri bozulmadan çok eski bir tiyatro salonu kitapçıya çevrilmiş...Böyle etkileyici bir görüntüyü zor yakalarsınız. Tiyatro sahnesinin ortasında da bir kafe var, kahve içerken etrafı seyredip ilginizi çekecek bir kitap alabilir ve bol bol fotoğraf çekebilirsiniz. 


El Ateno Grand Splendid


İkinci mutlak görmelisiniz dediğim yer ise La Confiteria İdeal. Burası  efsaneleşmiş bir tango salonu. Kapısının önünde yere, tango dansının temel ayak figürlerini gösterdikleri çok eğlenceli bir şey yapmışlar. Onları takip ederek bir iki figür kaptık hemencecik. Ama bazı saatlerde çok eğlenceli dans gösterileri oluyor. Oraya gidip bir program edinin, gitmeseniz bile içini görün mutlaka.


La Confiteria İdeal

San Telmo


Hafta sonu ayrı, hafta içi ayrı güzellikte bir yer burası. Dönüp dolaşıp her gün buraya mutlaka uğradık. Buenos Aires’in en iyi et restoranlarının da (Parilla) burada olması da buraya sık sık gelmemize neden oldu. Bu arada vejeteryan ama süper uyumlu bir kocam olduğundan neredeyse kaldığımız tüm günlerde mutlaka bir Parilla’da yemek yedik. Tüm parillalar vejeteryanlar için harika seçenekler sunuyor bu arada. Hiçbir restoranda yemek sorunu yaşamadı Mehmet Ali.

San Telmo, çoğunlukla Buenos Airesli sanatçıların ve tasarımcıların yaşadığı süper eğlenceli bir semt. Cumartesi ve Pazar günleri sokaklar boyunca kurulan antika pazarı ve onun yarattığı enerji de görülmeye değer. Semtin her tarafı modern tasarım dükkanları ile dolu. Harika butikler, ayakkabı mağazaları ve kafeler var etrafta.
İki katlı kolonyal tarzdaki evleri, klasik Fransız apartmanları ve İtalyan saraylarıyla dikkat çeken bu bölgeyi, Feria de San Pedro adlı antikacılar çarşısını gezmekle başlayabilirsiniz. Envai çeşit eski eşyanın satıldığı bu çarşıdan sonra Buenos Aires'in en
eski ikinci meydanı olan Plaza Dorrego'yu bulup etrafındaki sokakları gezmek kalıyor. 

Plaza Dorrego


Plaza Dorrego buranın en büyük meydanı. Dev ağaçlarla çevrili bu meydanda birbirine benzer bir çok kafe var. En ağaçlıklı ve gölge yeri seçip oturmanızı ve az sonra başlayacak Tango gösterisini mutlaka seyretmenizi tavsiye ediyorum.


Arjantin tangonun anavatanı. Önceleri yüksek sosyetenin küçük ve hakir gördüğü yalnızca alt tabakanın dinlediği içinde dans olmayan bir müzikmiş. Sonraları 2 erkek bu dansı yapmaya başlamış. Yıllar içinde kadınlar da bu dansa iştirak edince Tango, tüm dünyaca kabul gören bugünkü halini almış.

SanTelmo tango dersleri almak isteyenler ya da bir akşam hem yemek yiyip hem de tango gösterisi izlemek isteyenler için en iyi yer. Bir sürü yerde günlük hatta saatlik Tango dersleri veriliyor ayrıca dans etmeniz için büyük bir teşvik var orada. Varsa az buçuk cesaretiniz 2 ders sonrası hop diye kendinizi meydanda bulabilirsiniz... 






Mehmet Ali’nin San Telmo’da yaşayan Arjantinli arkadaşı Anabell’dan da teyit ettiğimiz en iyi 2 Parilla burada. Sırf bu restoranlara gelmek için bile gelinir San Telmo’ya. Restoran önerileri kısmında detaylı bir şekilde yazacağım denediğimiz ve önerdiğim yerleri.

Biz bu semti çok sevdik. Hemen her gün buraya uğradık diyebilirim. Eminim siz de bir vesile yaratıp buradan kopamayacaksınız.

La Boca


Buenos Aires daha doğrusu Arjantin deyince akla gelen 2 şeyden biri de futboldur tabii ki. Burası da futbolun hakkını fazlasıyla veren bir şehir. Bizde feci şanslıyızdır, ne zaman bir seyahate gitsek o hafta sonuna çoğunlukla sıkı bir derbi maçına denk geliriz tesadüf. Bu seferki derbi River Plates - Boca Juniors. Dünyanın en büyük en efsane derbilerinden biri. El Classico buymuş meğerse. Şehir birbirine girdi maç günü. Biz maç gününü La Boca’da geçirdik tabii ki...ve Maradona’nın Boca Junior’unu tuttuk elbette. İyi bir futbol seyircisi olarak Mehmet Ali için bu maçın anlamı daha büyüktür eminim ama enerjisiyle, eğlencesiyle Ada ve benim içinde unutulmaz bir gün oldu diyebilirim.

Etrafı gezip meşhur Caminito’yu görebilmek için La Boca’ya maçtan çok önce gittik. Rengarenk evler ve insanlarla dolu bir yer La Boca...

Caminito
Caminito civarı ise çok fazla turistik. Maradona kılığına girmişlerden sokak ressamlarına, ücret karşılığı tango resmi çektirmek için turist kovalayan Arjantinlilere kadar her türden turistik etkinlik var. Birinden kurtulsanız diğerine mutlaka takılıyorsunuz. Rahatsız edici değiller ama çok sevimli olduklarını da söyleyemem. 


Caminito’nun girişinde sağlı sollu tüm sokaklarda masalarını caddelere taşırıp orkestra eşliğinde tango gösterileri yapan restoranlar var. Mecbur değilseniz buralarda yemek yememenizi tavsiye ederim ama meşhur biraları olan Cervecería eşliğinde patates yiyip etrafı seyretmenin zevkini tadın.

Caminito, her ne kadar rengarenk boyalı evleri, ana teması tango olan kafe’leri ve dükkanları, ‘Republica de La Boca’ yazan sarı lacivert boyalı duvarları ile hoş duygu yaratsa da doğallığını yitirip paçoz bir turist mekanına çoktan dönüşmüş. 

La Boca


La Boca’nın gerçek ve daha doğal yüzünü görebilmek için birkaç mahalle öteye gitmeye değer mi, tehlike oranı yükselir mi gibi cevabı net olmayan soruları aramızda tartışırken kendimizi o sokaklarda bulduk bile. Maç günü olduğu için etraf da olağanüstü güvenlik önlemleri vardı. Bundan da cesaret aldık sanırım. İyi ki de yapmışız, turistik arayışlardan sıyrılmış harika bir La Boca gezintisi yaptık bu sayede. 

Caminito



Caminito’ya 10 dk yürüme mesafesindenki Boca Juniors’ın La Bomboñera’sından bahsetmemek olmaz. İçinde bir Boca Juniors müzesi de barındıran bu stadyumda, Boca’nın yıldızları ile aynı karede yer almak ve stadyumun içini gezmek mümkün. Civarındaki tüm dükkanlarda forma, bayrak ve t-shirt vb. hediyelik eşya satılıyor. Her dükkanda da illa ki bir Messi ve Maradona balmumu heykeline rastlayıp ona sarılmış fotoğraf çeken biriyle karşılaşmanız da mümkün. Stadın önünde La Boca’lı meşhur futbolcuların ayak izlerinden bir yıldızlar kaldırımı oluşturmuşlar. Biraz uyduruk gibi görünmekle birlikte yine de ratingi yüksek bir kaldırım. 


Yıldızlar Kaldırımı

Buenos Aireste yaşayanlar dünyanın en büyük 3 şeyi bizim diyorlar;
Dünyanın en büyük caddesi, dünyanın en büyük futbolcusu, dünyanın en tutkulu dansı...Şimdiye kadar gördüklerimize bakarsak hiçte haksız sayılmazlar

Puerto Madero


Puerto Madero’yo bir iki defa gittik. Buenos Aires’in modern, şık gökdelenlerle dolu, nehrin kenarına kurulmuş semti. Son yıllarda gezme tozma, yeme içme açısından burası oldukça popüler bir hale gelmiş. Çok şık ve kaliteli restoranlar açılmış nehir boyunca. Gündüzleri daha çok iş koşuşturması içinde insanları görüyorsunuz etrafta ama geceleri eğlenceli bir hal alıyor. San Telmo’ya yakın bir semt. Yürüyerek gitmek mümkün oradan. Her mutfağın en iyisi mutlaka Puerto Madero’da da var. Gündüz gözüyle gezip etrafı keşfedip bir akşam da Buenos Aires’in gece hayatının keyfini çıkarmak için gelmelisiniz buraya.

Puerto Madero

Palermo


Palermo’yu nasıl anlatsam bilemiyorum. Buenos Aires’te yaşasaydık San Telmo’da mı oturmalı yoksa Palermo’yu mu tercih etmeli diye zorlanırdım diye düşünüyorum. Etrafı devasa parklarla çevrili müthiş güzel evlerin olduğu, her daim canlı, kafelerin dolu ve sokaklara taştığı İspanya-İtalya karışımı bir görüntü ve duygu yayan bir yer.

Doyamadık gezmeye. Palermo 2 bölüme ayrılmış Palermo Soho ve Palermo Hollywood. Soho bölümünde bahsettiğim kafeler, butikler, kitapçılar, galeriler, müzeler çoğunlukta . Plazza Serena buranın merkezi. Her gün sabit bir pazar var bu meydanda. İncik boncuk türü şeyler satılıyor çoğunlukla. Mutlaka görmelisiniz burayı. Hollywood bölümü ise daha sakin ve daha yerleşim yeri ağırlıklı, çok ağaçlı bir yer. Çok hoş bir semt. Görmeden, buradaki mağazalardan alışveriş yapmadan dönmeyin.

Palermo Soho

Recolata & Barrio Norte


Bir Cumartesi gününüzü Recoleta bölgesini gezmeye ayrın. Buenos Aires'in en şık caddesi olarak bilinen Alvear'dan başlayın Recoleta’yı gezmeye.


Alvear

Cadde boyunca eski konaklar, büyük markaların mağazaları ve konsolosluklar bulunuyor. Şehrin en zenginlerinin oturduğu bu bölgede birçok göz alıcı güzellikte bina da müze, 5 yıldızlı otel ve residence’a dönüştürülmüş.



Alvear'ı bitirince, Ortiz Sokağı'na doğru yürürken meydanda bulunan ve kökleri dışarı fırlamış asırlık kauçuk ağaçlarına kayıtsız kalamayacaksınız. Mıknatıs gibi çekildik onlara.


Recoleta Meydanı


Bu ağaçların olduğu meydanda cumartesileri el sanatları pazarı kuruluyor. Hediyelik eşya almak için ideal. Bayıldık resmen. O kadar büyük bir pazar ki bir ucu Güzel Sanatlar Müzesine diğeri Recoleta mezarlığına kadar uzanıyor. Etraf cıvıl cıvıl cafelerle dolu. Meydanlardaki müziği ve tango gösterilerini artık söylememe gerek yok. Buenos Aires’in alameti farikası bunlar.

Meydanın biraz ilerisinde Basilica de Nuestra Senora del Pilar Kilisesi'ni göreceksiniz. 1732'de Recoleta tarafından inşa edilen bu barok kilisede Buenos Aires'in önde gelen ailelerinin düğün, vaftiz ve cenaze merasimleri burada yapılıyormuş. Bizde bir düğüne denk geldik. Özellikle Ada ilgiyle düğünü izlemeye koyuldu ama bir süre sonra küçük bir uyarıyla uzaklaştırıldı oradan. Kilisenin hemen yanı başında ise ünlü Recoleta mezarlığı bulunuyor. Mezarlıkta bulunan 6400 mezarın 70'si tarihi anıt olarak sınıflandırılmış. Yer darlığından dolayı birbirlerine yapışık olan mezarların bazıları gerçekten çok görkemli.

Recolate Mezarlığı

Arjantin'in sevilen first lady'si Eva Peron da ölümünden 17 yıl sonra bu mezarlığa gömülmüş. Biz de hem Eva Peronu hem de açık hava müzesi şeklindeki diğer mezarları ziyaret ettik. Çok etkileyici bir yer. Mutlaka görün.

Eva Peron'un mezarı


Recoleta'da ayrıca Buenos Aires'in en önemli iki müzesi de bulunuyor. İçinde 11 bin eser barındıran Museo National de Bellas Artes (Güzel Sanatlar Müzesi) ile Museo Nacional de Arte Decorativo. (Ulusal Dekoratif Sanatlar Müzesi) Recoleta’dan yürüyerek hem bu müzelere hem de bu müzelerin biraz ilerisindeki Floralis Generica’ya gidiyoruz. Floralis Generica metalden yapılmış dev bir çiçek heykeli.


Floralis Generica

Mekanizması sayesinde sabah 7:30’da çiçek açılıyor, akşam 8:30’da çiçek kapanıyor. Adeta açık hava müzesi gibi bir şehir olan Buenos Aireste gördüğümüz heykeller arasında en beğendiğimiz bu oldu. 


Buenos Aires çok şaşırtıcı bir şehir. En şaşırdığımız şey de Buenos Aires insanları oldu. Biz Güney Amerika’nın klasik Latin yüz hatlarını beklerken aşina olduğumuz Akdeniz tipli insanlarla karşılaştık. Aşırı misafirperver, nazik ve yardımsever olmaları da Portekizce dışında kelime konuşmaya yanaşmayan Brezilyalılardan sonra çok iyi geldi bize. Çok az kişi İngilizce konuşuyor ama kesinlikle sizin anladığınızdan emin olana kadar bırakmıyorlar...O derece yardımseverler.

Buenos Aires’e bayıldık. İlk fırsatta yeniden geleceğiz.


Otel Önerileri:

Urban Suites Recolata Boutique Hotel: Recoleta’da çok güzel bir butik otel.


Alvear Palace Hotel: Müthiş güzel bir otel. Yine Recoleta’da. Bütçesi size uygunsa hiç tereddüt etmeden burada kalmanızı öneriyorum.



Patios de San Telmo: San Telmo’da kalmayı tercih edenler için harika bir butik otel.


Sagardi Loft Osteria: Dorrega meydanında çok merkezi, hoş bir butik otel. Alternatifler listesinize burayı da almanızı öneririm.


Tiana Hotel Boutique: Oldukça klasik döşenmiş bir dekoru var bu otelin. Kolonyal tarzda bir bina butik otele çevrilmiş. BU tarzdan hoşlananlar için iyi bir tercih. Ayrıca San Telmo’nun kalbinde..


Buenos Aires’te Yeme-İçme
Şehre adımınızı atar atmaz her yerde tanıdık bir koku. Mangal.
Adana’da doğup büyüdüğüm için tanıdık koku diyorumJ
Burası bir et cenneti. Şimdiye kadar iyi, lezzetli et adına yediğiniz ne varsa unutun. Buenos Aires size et konusunda bambaşka bir tecrübe yaşatacak. Sunumundan lezzetine her şeyiyle mükemmel et yemekleri yemeye hazır olun. Yardımcı olması açısından bazı etlerin karşılıklarını yazıyorum. Her yerde ingilizce menü bulmak mümkün olmuyor.

Bife de chorizo – Sirloin Strip Steak
Bife de lomo – Tenderloin
Chinchulín – Intestine
Chorizo – Sausage ( Sucuk )
Entraña – Skirt Steak
Molleja – Sweet Bread
Morcilla – Blood Sausage
Ojo de bife – Rib Eye
Riñones – Kidneys
Tira de asado – Short Ribs

Parilla: Burada Steak House’lara ‘Parilla’ deniyor. Şehrin dört bir yanına yayılmış harika Parilla’lar var. Arjantinli arkadaşlarımızın da önerilerini dikkate alarak denediklerimizden en iyilerini paylaşıyorum.

Empanada: Arjantin’in ulusal hastalığı. Bildiğimiz kıymalı börek. Kızartılarak da, fırında da yapılıyor. Her yerde bundan bulabilirsiniz. Mutlaka tadına bakın. Ben sevdim.

Empanadalar fırında
Dulce de Leche: Arjantin’e özel bir tatlı. Aslında tatlı da denmez. Süt ve karamelden yapılan kıvamı Nutella gibi olan bir sey. Dondurmasından, çikolatasına kadar her yerde kullanılıyor. Dulce de Lecheli çikolataları tavsiye ederim. Bayıldık ailecek. Özellikle Havanna adında Starbucks benzeri bir zincirleri var. Burada satılan Havanna çikolatalar inanılmaz güzel. Taa oralardan kutularca getirdim İstanbul’a.


Restoran Önerileri:

La Brigada: Olağanüstü bir parilla. Futbola da özel bir ilgisi olan bir mekan. Arjantinli tüm futbolcular  (Maradona’sından, Messi’sine) hepsinin imzalı formaları asılı duvarlarında. Ödüller, kupalar vs..Biz gittiğiizde yan masada Eric Cantona oturuyordu. Ertesi günkü derbiye gelmiş belli ki:)



Guerrin Pizza: Napoli usulü pizza yapan iyi bir pizzacı burası. Her daim kalabalık. Çok çeşit var. İsterseniz tek tek hepsinden de tadabiliyorsunuz. Güzel bir sistem oluşturmuşlar. Pek bi sevdik burayı.

El Cuartito: Burası da 2. iyi pizzacısı. Birbirlerine de yakınlar. Her ikisini de denemenizi önerebilirim.

Chan-Chan: Peru restoranı. Buenos Aires’te bir Peru mutfağı çılgınlığı yaşanıyor. İstiridye ve balıklar harika. Ceviche seviyorsanız ( Perunun milli yemeği sayılır ) burada denemeden dönmeyin.

La Dorita: Palermo bölgesinin en iyi parilla’sı. Sucukları ( chorzio ve empanadaları özellikle çok iyi)

Las Lilas: Puerto Madena’da oldukça havalı bir yer. Yemekleri de gayet güzel. Çok seçenekli ve eğlence hayatının göbeği Puerto Madena’da yapılabilecek iyi bir tercih.

Desnivel: San telmo'da harika bir parilla...Bayıldık resmen. Vejeterjanlar için de harika seçenekler var...Çok tavisye ediyorum.