Roma’ya çok defa gittim. Galiba
Avrupa’da en sevdiğim şehirler listesine ilk sıralardan girer Roma. Rahatlığı,
yemekleri, eğlencesi coşkusuyla
defalarca da gitmiş olsak kısacık tatil fırsatları çıktığında ve nereye
gitsek acaba 2-3 günlüğüne dediğimizde ilk aklımıza gelen yer olarak listemize
girer yeniden.
Roma’ya en son geçtigimiz Nisan
ayında 9 yaşındaki kızım ile başbaşa gittik.
Roma’da restaurantlar, alışveriş
caddeleri, görülmesi gereken yerler konusunda oldukça bilgili olmamızdan dolayı
Ada’ya tam ona uygun ve sıkılmayacağı bir gezi programı çıkarttım. Mehmet
Ali ile gittiğimiz ve her defasında mutlaka gidilmesi gereken restaurant ve
Café’lerin bazılarına Ada’yı da götürdüm. Zorla müzelere sokmadım. Zaten şehrin kendisi
açık hava müzesi gibi.
Tatil anlayışımızın içinde ara
sokaklara dalmak, sokaklarda kaybolmak, yeni yerler keşfetmek, yorulduğumuz
yerde de oturmak olduğu için turistik mekanlar ister istemez önümüze çıkıyor
bir şekilde...Yürüme mesafesinde olmayan yerler için daha planlı hareket ettik o
kadar.
Roma’da cok hoş bir otelde
kaldık. İspanyol Merdivenlerine 2dk mesafede bir otel. Çok keyifli bir bahçesi
var ve akşamları otel misafirleri dışında geleni de olan popüler bir yer.
OTEL LOCARNO |
Sabahları otelin bahçesinde kahvaltı edip yollara düştük Ada’yla.Yürüyerek İspanyol Merdivenleri'ni geçip Aşk Çeşmes'ine (Trevi Mountain) gittik. Ada istanbul’da Aşk Çeşmesi'ne para atarak dileyeceği dilekleri biriktirmişti çoktan.
Hava şansımıza harika bir bahar günüydü. Aşk Çeşmesi'nde bir süre takıldık. Hemen yanında yer alan dondurmacılardan dondurmamızı (Gelatto) aldık, çeşmenin etrafındaki merdivenlere oturduk ve geleni geçeni seyrettik. Dondurmacıların en meşhuru Giolitti. Gerçi nereden alırsanız aynı lezzeti buluyorsunuz. Yine de Giolitti'ye denk gelirseniz mutlaka oradan dondurma alın.
Aşk Çeşmesi'nden yürümeye devam
ettik. Az sonra kendimizi Piazza Novano'da bulduk. Bu meydan Roma’nın en
eğlenceli, en keyifli meydanlarından biri. Kocaman bir meydan ortasında
çeşmeler heykeller, resminizi çizen ve kendi işlerini satan ressamlar, müzik
yapanlar ve her çeşit café ve restaurant. Günün her saati festival havasında
olan bir meydan. Ada’yı buradan koparmak gerçekten çok zor oldu.
Zaten kaldığımız süre boyunca dönüp dolaşıp geldiğimiz yer hep Novano meydanı (Piazza Novano) oldu. Biz Novano meydanında yer alan restaurantlardan ziyade, daha önceki Roma seyahatlerimizde keşfettiğimiz Novano’ya da çok yakın bir pizzeria’da yemek yedik. Adı La Montecarlo…Muhtemelen Roma’nın en iyi pizzasını burada yiyecekseniz. Burası turistik bir pizzeria değil. Daha çok Romalıların çok tercih ettiği bir yer. Gelen müşterilerin birbirini tanıdığı, çok eğlenceli garsonların olduğu bir mekan.
Masaların üzerine kağıt örtüler
seriliyor, siparişleriniz ve fiyatı kağıt örtü üzerine yazılıyor. Kağıt örtü aynı
zamanda hesap fişi olarak kullanılıyor. Moda tabirle şalaş görünümlü yani.
Roma’ya giderseniz mutlaka burada
pizza yemenizi tavsiye ediyorum. Pizzalarının dışında makarnaları da enfes.
Özellikle bir midyeli makarna yapıyorlar, anlatılmaz.!!
Öğle yemeğinden sonra yediklerimizi de sindirebilmek için yeniden yola düştük. Neredeyse önümüze gelen tüm ayakkabı ve giyim mağazalarına tek tek girip Ada'yla küçük küçük alışveriş yapmaya başladık. Tasarım defterler, kalemler, değişik ayakkabılar, elbiseler tshirtler... Aklınıza ne gelirse hem kendimize, hem de arkadaslarımıza hediye…
Via del Croce, Via Frattina ve Via Condotti Roma’nın en şık mağazalarının ve markalarının olduğu caddeler. Bu caddeler birbirlerine paraleller. İspanyol Merdivenleri'ne oturduğunuzda hemen karşınızda yer alan bu 3 caddede aklınıza gelebilecek tüm marka ve mağazaları bulmanız mümkün... Aklınıza gelmeyen markaları da:)
Roma alışveriş açısından belki de
Avrupa'nın en ilginç ve en heyecan verici şehirlerinden biri. Bir kadın olarak
bana öyle geliyor belki de...Yalnızca çay fincanı satan dükkandan yalnızca
tasarım defter satana kadar aklınıza gelen gelmeyen ne kadar obje varsa onun
mağazasını bulabiliyorsunuz. İspanyol merdivenlerinin hemen yanındaki Via
Frattina’da buna benzer bir çok tasarım obje satan mağazaya rastlayabilirsiniz.
Roma, mimari açıdan da olağanüstü güzellikte bir şehir olduğu için sokaklarında gezinmek cafelerinde oturmak, oturduğun yerde etrafı izlemek çok keyif verici.
Bu gezintilerimiz sırasında
Pantheon, Vatikan ve özellikle Sistina Chapel'i bolca vakit ayırdığımız yerler
oldu. Vatikan çok büyük ve Hristıyanlığın başkenti sayıldığı için siz hayal edin
gelen turisterin sayısını ve müze girişlerindeki kuyruğun uzunluğunu. Ben daha önce Sistine Chapel'ini gezmiştim. Sistine Chapel'i'nin tavanındaki
Michelangelo’nun eserlerini, duvar boyamalarını onca kuyruğa rağmen mutlaka görmelisiniz. Mükemmel
ya da benzeri hiçbir kelime o eserleri tanımlayamaz diye düşünüyorum. Hayranlık
uyandırıcı…Bu arada kuyruk uzun ama hızlı ilerliyor. Korkup vazgeçmeyin hemen.
Vatikan tabii ki Sistine
Chapel'inden ibaret değil ama en önemli yeri diyebilirim. Vatikan'ı özetle
derseniz insanın dine bakışına farklı bir pencere açan, saygı uyandıran bir
yer.
Roma’ya gitmişken Collesum’u görmemek olmaz. Collesum’a biraz okuyarak gitmek Collesum'u farklı bir gözle gezmenize neden olacaktır eminim. Gladyöterler, dövüşleri, ölmek için arenaya çıkmaları, o zamanki hayat, yaşayış şekilleri... Depremden dolayı harap vaziyette olmasına ve taşlarının çalınmasına rağmen Collesum, Roma İmparatorluğu'nun uzun zamandan beri ikonik sembolü olarak görülür. Gerçekten kayıtsız kalmak mümkün değil. Collesum'a da min. 2-3 saat ayırmanızı tavsiye ediyorum .
COLLESUM |
Pantheon’la ilgili de bir ki cümle etmek istiyorum. Roma’da sokaklarda gezinirken karşınıza çıkmaması mümkün değil. Ben yolda yürürken karşılaşmıştım Pantehon'la. İlk gördüğüm andaki heyecanım hala canlı.. Hele ki kaç yüz yıldır var olduğunu bildiğinizde Roma’ya Roma'lılara saygı duruşuna geçiyor insan. Pantheon ' tüm tanrıların tapınağı' anlamına geliyor. Roma döneminin en iyi korunmuş binası. Hatta Pantheon için dünyanın antik çağdan kalan en iyi korunmuş binası deniyor. İçine girip kubbesine bakın. Bu genişlikte betonarme bir kubbenin antik çağda nasıl yapıldığı, hangi teknoloji ile yapıldığı ve hala nasıl ayakta kaldığı konusunda kimse akılcı bir açıklama yapamıyor.
Roma’da eğer vaktiniz kalırsa ve ilginiz de varsa ünlü mimar Zaha Hadid tarafından inşa edilen Modern Sanat müzesi MAXXİ’ye de gitmenizi tavsiye ederim. Binanın mimarisi bir başyapıt. Tiber nehrinin diğer yakasında. En kolay ulaşım taksi ile. Mesafe çok uzak değil ama merkezi bir yerde olmadığı için taksi ile gitmeniz çok daha pratik olacaktır.
MAXXI |
MAXXI |
Ben gittiğim şehirlerin
pazarlarına gitmeye bayılırım. Roma’nın da her gün kurulan ve öğlene kadar
kalan çok meşhur bir pazarı var. Campo di Fiori meydanında. (Piazza Campo Di Fiori) Sabah hafif
kahvaltıdan sonra hemen pazar gitmenizi ve pazardan alacağınız meyvelerle
kahvaltınızı tamamlamınızı öneririm.
Biz küçük çaplı bir pazar alışverişi de yaptık. Ev yapımı makarnalar, makarna sosları, parmasen peyniri gibi şeyler aldık. Pazar alışverişi demişken Roma ile ilgili çok saygı uyandıran bir bilgi daha…Roma şehir merkezinin içinde zincir market yok. Zincir hiçbir şey yok. Roma Belediyesi esnafın yaşayabilmesi için zincir marketlerin tümünü şehrin dışında tutmuş. Bu yüzden Romadaki peynirci dükkanı da, makarnacı da, balıkçı da, cafe de 10 yıllardır dükkanlarını aynı yerde açık tutabiliyor ve para kazanabiliyorlar.
Campo Di Fiori’ye gitmişken
etrafını mutlaka gezin. Daracık sokaklarında yer alan eskicileriyle ve antikacılarıyşa harika bir yer. Üstelik güzel ve keyifli bir yürüyüş güzergahı..
Villa Borges, Roma’nın en
sevdiğimiz yeşil alanı. Piazza Spagna, Piazza Popolo ve Via Veneto
gibi Roma’nın en popüler mekanların çok yakınında. Villa Borghes’in Piazza Popolo’ya bakan
tarafında oturup bir şeyler içebilir, etrafta bir çok café, restaurant olan
oldukça harektli Popolo Meydan'ını seyredebilirsiniz.
O civardayken Piazza Augusto Imperatore'de
yer alan İmparator Augustus’un mezarına da gidebilirsiniz. İmparator Augustus
büyük Roma İmparator’u Caesar’ın evlat edindiği yeğeni. Caesar öldükten sonra
yerine İmparator Augustus geçmiş. Ağustos ayı adını İmparator Augusto'dan alıyor.
Ayların isimleri ve hangi ayın
kaç gün çekeceği Roma İmparatoru Caesar zamanında belirlenmiş. Çocukluğumda
ay’lara hangi mantıkla isim verildiğini merak ederdim. İlk öğrendiğimde çok
hoşuma gitmişti hikaye. Yeri gelmişken anlatayım, belki ilginizi çeker sizin de;
''Julius Caesar, takvimdeki karışıklıkları çözmesi
için Mısırlı astronomi bilgini Sosigenes'e emir verir. Sosigenes de takvimin
ilkelerini şöyle saptar:
Her yıl 365 gündür. Her yıldan 6 saat artar. Artan
saatler 4 yılda bir, bir tam gün eder. Dördüncü yıla bir gün olarak eklenir. O
yıl 366 gün olur. 366 gün 12 eşit parçaya bölünmedigi için 6 ay 30 gün, diğer 6
ay 31 günden oluşur. Peki, 365 gün çeken yıllarda aylara göre dagılım nasıl
olmalı?
Yüce Caesar emir verir : 365 gün çeken yıllarda en
son aydan bir gün düşülsün. O zamanlar yılbaşı Mart ayında. Yani Şubat, yılın son ayı.
7 = September 8 = October 9 = November 10 = December da buradan geliyor
Böylece Şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda 29 gün olmuş. Yüce Caesar bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermis : JULIUS yani JULY (Temmuz).
Sonradan İmparator olan Augustus, Caesar'dan aşagı kalmamış ve sonraki aya kendi ismini vermiş : AUGUSTUS, yani
AUGUST. Ancak Julius Caesar'ın ayı 31 günken Augustus'un ayı 30 gün olur mu ? O da emir vermiş : Yilin son ayindan 1 gün daha alın, benim ayimi da 31 gün yapin ! Zavalli Şubat'tan 1 gün daha alınmış ve Agustos'a
eklenmiş. O gün bu gündür Şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün,Caesar'ın ayi Temmuz ve Augustus'un ayı Ağustos da peşpeşe 31 gün oluvermişler.''
Roma hem tarihi, hem kültürü, hem
mimarisi hem de mutfağıyla bence Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri. Mutlaka
defalarca gidilmesi gereken her gidişte de yeni yerler keşfedebileceginiz kadar
zengin bir şehir…Bence yani..Beğenmezseniz kızmayın bana sonra…
Mekan Önerileri
- Vatikan- Sistine Şapeli
- Collesum
- Pantehon
- Piazza Navona – Piazza Popolo-
- Maxxi
- Aşk Çeşmesi ( Trevi Mountain)
- İspanyol Merdivenleri - Piazza Spagna
- Villa Borghes
- Tivoli Bahçeleri
- Travesten bölgesi ( Tiber nehrinin diğer yakası )
Otel Önerileri
Roma'da şehir merkezindeki otellerin çoğu ( 5 yıldızlı otellerde dahil) dekorasyon anlamında oldukça eski ve bakımsız. Bu nedenle bildiğimiz anlamda modern tasarım anlayışına sahip otel beklentiniz çok olmasın.
SuiteRome: Şık, modern yerlerse aradığınız otellerden ziyade Suite'lere bakmanızı öneririm. Roma'nın çeşitli yerlerinde yer alan bu Suite'ler otel hizmetlerini çok daha modern mekanlarda birleştirmiş olarak veriyor. http://www.suitesrome.com/
Spagna Royal Suite: Butik ve tasarım bir otelde kalmak isterseniz Spagna'da tavsiye edeceğim otel Spagna Royal Suite. http://www.spagnaroyalsuite.com/
Grand Hotel Plaza: Otel'de kalmak benim için daha iyi diyorsanız, Via Del Corso'daki Grand Hotel Plaza'ya bakabilirsiniz. İhtişamlı büyük bir otel ancak oda konforları 3-4 yıldız kalitesinde. Yine de 5 yıldızlı oteler arasında lokasyona göre fiyatı en iyilerden biri. http://Grand-Plaza-Roma.Hotel-rn.com/?lbl=ggl
Tatil için ayıracağınız paraya göre Hotel Hassler'e bakabilirsiniz. Bazı zamanlar 3 yıldız otel fiyatlarında yer bulabiliyorsunuz. http://www.hotelhasslerroma.com/
Restaurant, Café ve Enoteca Önerileri
La MonteCarlo: Çok iyi bir
pizzeria. Mükemmel bir pizza yada spaghetti yemeniz garanti.
http://www.lamontecarlo.it/
Gusto: Burası hem enoteca’sı
hem cafesi hem şarküterisi hem de restaurant’ı olan popular bir mekan. Café’si
dışında her yerini denedik. Yemekleri, şarapları ve peynirleri gayet başarılı.
http://www.gusto.it/
http://www.gusto.it/
Antica Enoteca: Burası Roma’nın
en eski enotecalarından biri. Piazza Spagna’da..Via della Croce üzerinde…
Şarapları tek tek deniyorsunuz ve beğendiğinizi sipariş ediyorsunuz. Şarabın
yanında atıştırmalık harika mezeler de var. Burası da Roma’ya gidip uğranması
gereken çok hoş bir yer. http://www.anticaenoteca.com/
Osteria Margutta: Pizza ve Spagetti dışında güzel İtalyan yemekleri yemek isterseniz Osteria Marguttayı tavsiye ederim. İspanyol Merdivenleri'nden Piazza Popolo’ya doğru giden paralle sokakta. Küçük ve çok hoş bir yer. Güneşli bir güne denk gelirseniz dışarıdaki masalarında oturun, hem yemeğin hem de güneşin keyfini çıkarın.
Ristorante Alla Rampa: Çok seçenekli tipik bir İtalyan restaurant’ı. Midyeli spaghetti yiyin burda. Tesekkür edeceksiniz. Bir de burada yemeniz için çok özel bir tavsiyem var. Mutlaka kızarmış sebze tabağı sipariş edin. Kızartma bana zararlı demeyin. Çok şey kaçırırsınız. Bira ile kızartıyorlar ve lezzeti tarif edemem. http://www.allarampa.it/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder