Barcelona!
Akdeniz’in en güzel şehri. Yaşamak istediğim 2 şehirden bir tanesi.
Barcelona'ya
çok defa gittik. İki türlü seyahat yaptık Barcelona'ya.. Çocuklu arkadaşlarımızla
kalabalık olarak ve Mehmet Ali ile baş başa sevgili sevgili gezerek. Her ikisi
de çok hoştu. Tamam yalan yok, baş başa gezmek en iyisiydi. Öyle seksi bir
şehir ki her anı baştan çıkarıcı. Çok güzel kızlar, çok hoş yakışıklı erkekler,
gözlerini alamadığın güzellikte melez çocuklar...
Şehre
adım atar atmaz ilginç bir ayrıntı dikkatimizi çekti. Kadınların bir çoğu
hamile bir çoğu da bir süre sonra hamile kalacak gibi:))
Çocuklar
konusunda müthiş hoşgörülü, çocukları çok seven bir şehir aynı zamanda. Bu
tespitleri La Rambla'daki otelimize yerleşip kendimizi sokaklara attığımızın 5.
dakikasında yaptık. Müthiş enerjisi var buranın, insanı hemen dahil eden ve
içine çeken! Otelden çıkıp La Rambla'dan denize doğru yürüyelim dedik. Kristof
Kolomb’un heykelini de geçip Avrupa’nın en iyi akvaryumlarından birinin de yer
aldığı (L’aquarium) koskoca bir meydan karşılıyor sizi. Akvaryumu mutlaka
gezmenizi tavsiye ederim. Çocukların mutluluktan deliye döneceği garanti.
Akvaryumun
biraz ilerisinde bir kalabalık dikkatimizi çekti. O tarafa doğru ne varmış
acaba diye ilerledik ve bingoo!! Yerel üreticilerin şarap ve peynirlerini hem
tattırdıkları, hem de sattıkları bir etkinliğe denk geldik. Giriş ücretli.
Hemen girdik tabii ki. Elimizde şaraplar ve peynir tabakları ile dolaşarak
üreticilerle sohbet ederek ne kadar kaldık orada hatırlamıyorum. Katalan bölgesinde
üretilmiş her şarabı tattığımızı ve her peynirin tadına baktığımızı
düşünürseniz hatırlamamamız normal. Sallana sallana ve satın aldığımız
şarapları birbirine vura vura otele döndüğümüz kalmış aklımda yalnızca.
Bu
tadım günleri Ağustos ayı dışında Barcelona Gothic Quarter'da pazar ve
pazartesi günleri hariç her gün yapılıyormuş. Biz bağ bozumunun partisine denk
gelmişiz:)) Gittiğinizde şanslıysanız (Eylül) aynı etkinliğe denk
gelebilirsiniz. Eğer şarap ve peynir seviyorsanız mutlaka sözünü ettiğim Gothic
Quarter'daki tadım günlerine katılın.
Şarap
severler için bir bilgi; Katalonya'nın en iyi şarap üreticileri yani markaları
Codorniu ve Freixenet. Gitmişken birer şişe sevdiğiniz tür şarap alın derim.
GOTİC QUARTER- ŞARAP TADIM
|
Eylül
ayı bence Barcelona’ya gidilebilecek en güzel aylardan biri. Her yıl Eylül
ayında olan ve konserler, ayinler ve danslarla kutlanan La Mercé festivaline
denk geldik bir defasında. Dev dev kuklaların, ağızlarından ateş saçan
ejderhaların ve canavarların geçit töreninde yürüdüğü bu festivaldeki kutlamaları
ve görsel şöleni hayranlıkla izliyorsunuz.
O
günün akşamında her meydanda canlı müzik performansları vardı. Elimizde
içkilerimiz bir meydandan diğerine geçerek ve yaklaşık 4-5 meydan gezerek çok
eğlendiğimiz bir gece geçirdik.
LA MERCE
|
Katalonya
dünyanın önemli sanatçılarının, ressamlarının, mimarlarının yetiştiği, çok
zengin, sağlam bir geleneğe ve kültüre sahip bir şehir aynı zamanda. Gaudi,
Picasso, Miró, Dali, Mariscal ilk aklıma gelenler.
Gaudi'nin Barcelona'nın çok
çeşitli yerlerine inşa ettiği özgün binalar bir anlamda Katalan
milliyetçiliğinin de ifade şekli haline gelmiş yıllar içinde.
Barcelona'nın
Eixample bölgesinde yer alan Passeig De
Gracia, Gaudi'nin inanılmaz güzellikteki binalarının en çok bulunduğu
bölge. En güzel yapıların burada olmasından dolayı Quadrat d'Or (Altın Meydan)
da deniliyor. Gaudi'nin tamamlayamadığı kilisesi Sagrada Familia'da bu bölgede yer
alıyor. Yalnızca inanılmaz mimari mucizeleri görmek için değil, şehircilik ve
şehir mimarisi açısından da yaratılmış mucizeleri görmek için gidilmesi gereken
bir yer Passeig De Gracia.
Bu
bölge ile ilgili son bir detay daha.1800'lerin başlarında bu bölgedeki binalar
tasarlanırken, bir binanın bir sonraki meydanı görebilmesini sağlamak için,
planların kesişme noktalarındaki köşeler kesik tasarlanmış. Bu inanılmaz bir
mimari zeka.
Biz
yarım günden fazla bir zamanı bu bölgeye ayırdık. Gaudi'nin tariflere sığmaz,
anlat anlat bitmez eseri olan Casa Mila 'La Pedrera' ile başladık. Casa Mila
inşa edildiği tarihi bir kenara bırakın, şimdiki zamanın bile yapı ilkelerine
aykırı, sıradışı bir yapı.
CASA MİLA- LA PEDRERA
|
Bina
8 katlı ve bazı katları ve çatısı turistlere açık. Buradan sonra hemen
yakınındaki diğer bir Gaudi yapısı Casa Batllo'ya gittik. Casa Batllo'nun tuhaf
süslü bacası ve mimari detaylarındaki mükemmelliğe hayran kalmamak mümkün
değil.
CASA BATLLO |
Hemen sonrasında, Gaudi'nin sanatını en iyi anlayacağınız yerlerden biri olan Park Guell'e geldik. Park alanındaki yapıların çoğu, canlı renkleri içeren seramik parçaların bir araya getirilmesiyle yapılan mozaiklerle kaplı. Parkın Barcelona'yı ve denizi gören çok güzel bir balkonu da var. Park Guell'den çıktıktan sonra sırada Sagrada Familia var. Gaudi'nin en önemli ve yarım kalmış eseri. Sanıyorum Avrupa'nın en sıradışı ve çarpıcı kilisesi. Gaudi'nin planlarına göre yapımına kaldığı yerden başlanan kilise, bağışlarla tamamlanmaya çalışılıyor hala.
PARK GUELL |
Eixample civarındayken öğlen yada akşam yemeği için Katalan mutfağının en iyilerinden olan Con Valles'e gidebilirsiniz. Gerçi buraya yemeğe gelmek için Eixample bölgesinde olmaya gerek yok, sırf burada yemek için bile gelinir bana kalırsa. Yediğimiz her şey inanılmaz lezzetli. Etleri de harika, balık ve deniz ürünleri de.
Yemek
sonrası hep yaptığımız gibi yeniden yollara vurduk kendimizi. Passeig de
Gracia'dan Plaça Catalunya ve sonrasında La Rambla... Bu güzergah, alışverişin
nirvanası olarak da tanımlanacak bir bölge. Passeig de Gracia bütün ultra lüx,
sıradışı, farklı, çarpıcı markaların yer aldığı Barcelona'nın high street'i...
Burada gezerken kendinize çok hakim olun. Vitrinlerin tahriklerine kapılmayın.
O gün kalan tüm vaktinizi bu güzergahta yürüyerek, alışveriş yaparak, fotoğraf
çekerek geçirebilirsiniz. Yorulduğunuzda kahve içmek için mola vereceğiniz çok
güzel cafe'lerle dolu etraf.
PLAÇA CATALUNYA |
Barcelona'ya gitmişken eğer sanata ilginiz varsa Miró'nun yaşadıgı ve ölümünden sonra müzeye dönüştürülen evini ziyarete gidin mutlaka. Şehrin biraz dışında olmasına rağmen gittiğinize değecek. Miró'nun müzesini gezmekten çok Miró'nun evini ziyarete gitmişsiniz gibi hissedeceksiniz. O mekanın aynı zamanda Miró'nun atölyesi olduğunu bilerek gezmeniz etrafta yer alan tüm eserleri, objeleri, fotoğrafları çok daha anlamlı kılıyor. Mekanla daha samimi bir ilişki kuruyor insan. Yani eserlerin toplandığı ve sergilendiği bir müze olmaktan çok mekandan yola çıkılarak tasarlanmış bir yer. Miró'nun müzesine gittiğinizde özenle tasarlanmış bahçesindeki cafe'de bir şeyler içmenizi öneririm.
Biz
Miro ziyaretinden sonra oraya yakın olan Montjuic tepesine çıktık. Olağanüstü
Barcelona manzarası karşısında tutulduk. İşin eğlenceli kısmı tepenin bir
ucundan diğer ucuna giden teleferik macerasıydı. Adeta bir foto safari yaşadık
diyebilirim.
MONTJUIC TEPESİ |
Montjuic'a hazır gelmişken muhtemelen Barcelona'nın en iyi Tapas barlarından biri olan Quimet i Quimet'e gidin. Biz çeşitli seferlerde bir çok Tapas bar'a gittik. Burası listemize üst sıralardan girdi. Gerçekten her yediğimiz çok lezzetliydi. Öneriler kısmında burası ile ilgili biraz daha detay bulabilirsiniz.
Şehre
geri döndüğümüzde her gün önünden geçtiğimiz, bazı zamanlar içine şöyle bir
girip ve meyve alıp çıktığımız Boqueria'ya bu defa daha geniş çaplı daldık.
Boqueria, La Rambla'nin ortasında eşine az rastlanır güzellikte bir pazar.
Aklınıza gelecek her türlü yiyecekten başımız döndü. Bunun yanında hayatımızda
ilk defa gördüğümüz bir sürü tropikal meyveyle de tanışmış olduk. Seçeceğiniz
meyveleri sizin için dilimliyor yanına da bir çatal verip satıyorlar
istiyorsanız. Zevkten dört köşe ve her gün buraya uğramak üzere çıktık
Boqueria'dan.
LA BOQUERİA |
Boqueria'nin içinde de çok güzel Tapas barlar ve restoranlar var. Biz çeşitli zamanlarda farklı yerleri denedik. İçlerinden en beğendiğimiz, çok şeker bir aile işletmesi olan, harika deniz ürünleri ve Paella yiyebileceğiniz El Quim. Boqueria'da nerede yiyelim derseniz tereddütsüz buraya gidebilirsiniz.
Barcelona sokaklarında kaybolmak da çok zevkli. Önünüze her an sizi şaşkınlığa uğratacak bir şey çıkabiliyor. Hayatımda bir şehrin ana damarının tasarım olduğu, tasarımın her alanda bu kadar homojen dağıldığı başka bir şehir görmedim.
Fashion
shoplar, Design shoplar, Food shoplar. Akıl almaz bir enerji var bu
şehirde...Yeni akım mağazaları, Barcelona'nın tasarım trendlerini görmek
istiyorsanız özellikle Carrer del Rec
caddesine gitmenizi, ara sokaklarında dolaşmanızı tavsiye ediyorum. Yalnız bu
dükkanlara akşam üzeri gitmeniz çok daha iyi olur çünkü Barcelona'daki çoğu
mağaza Siesta kültüründen dolayı saat öğle saatinden itibaren 17.00’ye kadar
kapalı.
Museo
Picasso (Picasso Müzesi) ve onun etrafı da size Gotic mimari konusunda harika
fotoğraflar çekmenize neden olacak bir yer.
Museo
Picasso eski Kent bölgesi (Barra Gotic) içinde birbirine bağlı çok eski
binaların içinde kurulmuş. Müzede, Picasso'nun ilk gençlik çağlarında çizmeye
başladığı eskizler, heykele merak sardığı dönemde ürettiği eserler de dahil
olmak üzere 3000’e yakın işi sergileniyor. Bir Picasso aşığı iseniz gidin
dememe gerek yok, zaten gidersiniz, ama Picasso’nun ikonik işlerini görmekse
niyetiniz bu müze bu açıdan doyurucu değil. En kapsamlı Picasso müzesi ve aynı
zamanda atölyesi Paris, Marais’de olduğunu da söylemeden geçmek istemedim.
BARRA GOTİC |
O civarlardayken kahvesiyle iyi bilinen, Fransız usulü sandviçleri de çok lezzetli olan Cafe Schilling'e uğrayın. Bir dönem entelektüellerinin de buluşma yeriymiş Cafe Schilling.
Oradan
yolunuzu Museum of Contemporary Art’a (MACBA) düşürün. Modern Sanat
müzesinin hem içi hem de içindeki mağazası çok güzel. Önündeki küçük meydan
etrafındaki cafeler hayat dolu…
MACBA- MUSEUM OF CONTEMPORARY ART |
Barcelona
futbol tutkunları için de çok heyecan verici bir şehir. Şanslıysanız dünyanın
en iyi takımı sayılan Barcelona'nın herhangi bir maçına denk gelebilirsiniz.
Hatta eğer bir futbolseverseniz bunu tesadüflere bırakmayın. Önceden plan
yaparak gidin Barcelona'ya. Derbi ve El Classico maçları dışında Barcelona maçlarına bilet
bulmak kolay. Nou Camp stadından maç günü gidilerek alınabiliyor. Fiyatları 30
euro ile 200 euro arasında değişiyor. Maç’a gitmeseniz bile Nou Camp stadına ve
stadın müzesine gidin. Avrupa’nın en büyük ve en efsane stadını yerinde görün.
Barcelona'ya
gitmişken görülmesi gerekli son mekan / müze ise Salvador Dali müzesi. Salvador
Dali Barcelona'ya 2 saat uzaklıkta Figueres'te doğmuş ve yaşamış. Şu anda müze
olan ikonik evi de Figueres'te bulunuyor. Figueres'e ulaşmanın çok çeşitli
yolları var. Tren, otobüs yada araba kiralayarak yaklaşık 2 saat süren bir
yolculukla Figueres'e ulaşabilirsiniz. Figueres'e giderken Katalonya'nın çok
güzel başka bir şehri Girona'ya da mutlaka uğrayın.
GİRONA |
Girona
nehrin kıyısına dizilmiş pastel renkli evlerden oluşan resim gibi bir şehir. Bu
evlerin arkasına ise mağazalar ve cafe’ler sıralanmış. Sempatikliğinin yanında
ilginç bir tarihi de olan bir şehir. Girona'da eşine başka hiçbir yerde
rastlamadığımız bir oyuncak mağazası gördük. Adı Zeppelin. Oyuncakların tümü
ahşap ve yan tarafında yer alan atölyede imal ediliyorlar.
Plaça
Constitució'da ki bu oyuncak mağazasına mutlaka gidin. Ada'ya üzerine bineceği
kocaman bir eşek ve bir sürü küçük oyuncak alıp önce Barcelona'ya sonra
İstanbul'a taşıdık. O kadar harika oyuncaklar yani.
Girona'dan
sonra Figueres'e devam ettik. Salvador Dali'nin evini görünce deli lakabını
hakkıyla aldığını gözlerimizle gördük.
Deli-Dahi
sınırında sıradışı bir sanatçı Dali. Kendisinin tasarladığı müzesinde çok
eğlenceli vakit geçirdik. Her iki şehri gezmek için bir gün ayırmanızı ve
trenle seyahati öneririm.
SALVADOR DALİ- FİGUERES |
Son
olarak, bence Akdeniz'in başkenti Barcelona'ya eğer yazın gidiyorsanız
plajlarında akan hayata dahil olun mutlaka. Deniz Barcelona için yaşam
kültürünün bir parçası. Denize girmenin alışılagelmiş ritüelleri yok
Barcelona'da yaşayanlarda. Çalışan biri öğle arasında plaja gelip burada
birşeyler atıştırıp, denize girip, sonra yeniden takım elbisesini giyerek işe
dönebiliyor. Bu bizzat şahit olduğumuz ve hayranlık izlediğimiz bir olaydı.
Sonra plajdaki insanları izlemeye başladık ve bunun tek bir kişiye özel
olmadığını, burada yaşayan çoğu insanın denizle ilişkisinin duşa girmek kadar
sıradan bir ihtiyaç olduğunu fark ettik. Gerçek Akdenizli sıfatını Barcelona
hak ediyor bir kez daha anladık. Yemeğinden, müziğine, dışa dönüklüğünden,
denizine, sıcaklığına, sıcak kanlı insanlarına kadar tam bir Akdeniz şehri
burası. Barcelona'yı görmeden bir yanınız eksik kalacak. Her insan Barcelona'da
yaşamayı hak eder!
BARCELONA-PLAJ |
Mekan Önerileri
La
Boqueria
La
Rambla
Casa
Mila- Casa Botllo
Sagrada
Familia
Park
Guell
Montijuc
Picasso
Müzesi
Miro
Müzesi
Passeig
de Gracia
Plaça
Reial
Girona
Figueres-
Salvador Dali müzesi
Otel Önerileri
Barcelona
otel seçeneği açısından da çok zengin bir yer. Herkesin tatil anlayışına ve
ayırmayı düşündüğü bütçeye göre şık, güzel, zarif oteller bulması mümkün.
Oteller hiçbir Avrupa şehrinde olmadığı kadar bakımlı ve konforlu.
Le Meridien: 5 yıldızlı ve La Rambla'da
yer alan ikonik bir otel. Eğer 5 yıldız bir yerde kalmak niyetiniz varsa başka
yere bakmayın derim. Her açıdan çok rahat bir otel. http://www.lemeridienbarcelona.com/
Casa Camper: Camper (ayakkabı) markası
size ne çağrıştırıyorsa oteli de onu sunuyor. Aşırı rahat, renkli, farklı ve
eğlenceli bir butik otel. Fiyatı da benzerlerine göre gayet makul. http://www.casacamper.com/
Petit Palace Opera Garden: Bu otel La Boquriea'nın
yanında yani La Rambla'nın ortasında. Harika bir lokasyon. Çok hoş bir bahçesi
olan bir otel. Her otel gibi sezona göre fiyatları değişiyor ama genel olarak
makul bir seçenek. Sundukları hizmet ise beklemediğiniz kadar iyi. Bu otele de
bakmanızı öneririm.http://www.petitpalaceoperagardenhotel.com/
Apart &Suite: Kalabalık
olarak gidiyorsanız otel yerine daire kiralamanız çok daha uygun olabilir.
Aslında kalabalık olunmasa da daire kiralamak, otelden daha konforlu ve fiyatı
daha uygun bir seçenek olabilir her zaman. Şehrin merkezinde bir çok alternatif
bulabilirsiniz. Ev rahatlığı sunması ve otel özelliklerini de veriyor olması,
daire kiralamayı özellikle son yıllarda çok talep gören bir seçenek haline
getirdi bence. http://www.apartmentsbarcelona.com/
Atlantis Hotel: Otel konusunu kafasına
takmayan, oteli yalnızca yatacak yer olarak görenler için Plaça Catalunya'da
Hotel Atlantis bir seçenek olabilir. Lokasyon çok iyi. Fiyat çok ucuz.
Restoran, Tapas Bar ve Cafe
önerileri
La Cova Fumada: Barcelonatta'da küçük bir
aile işletmesi. Kesinlikle turistik bir yer değil. Yerel halk arasında aşırı
popüler. Oturduğunuz masayı başkaları ile paylaşma ihtimaliniz çok yüksek. Çok
samimi bir ortam ve inanılmaz lezzetli yemekleri bir arada sunan bir lokanta.
Acılı patatesli bizim kumpire benzeyen Bombas adını verdikleri bir atıştırmalık
var. Mutlaka burada deneyin. Efsane bir şey bu. http://www.bcnrestaurantes.com/barcelona.asp?restaurante=cova-fumada
Quimet i Quimet: Barcelona'da Tapas barlarda
belli bir standart var ve binlerce seçenek var. Daha iyisi var mı diye
bakarsanız ve Montjuic civarındaysanız ve karnınız aç ise buraya gidin,
Tapas’ların tadına bakın ve bana teşekkür edin. http://www.bcnrestaurantes.com/eng/barcelona.asp?restaurante=quimet-quimet
Passadis del Pep: 30 yıldır aynı yerde
olmakla övünen, günlük taze yemekler hazırlayan, standart menüsü olmayan kendisiyle
övünmekte çok haklı bir restoran. Yeri de her an gidebileceğiniz kadar yakın. O
günün menüsünde mutlaka taze balık ve deniz ürünü oluyor. Gitmeden rezervasyon
yaptırın bence. http://www.passadis.com/idioma.html
El Quim: La Boqueria’nın içindeki
restoranlardan biri. Hatta en iyisi. Boqueria’nın eğlenceli ortamında bir öğlen
yemek yemek için harika bir yer. Aile işletiyor. Çok güzel yapıyorlar her şeyi. http://elquimdelaboqueria.cat/
Els Pescadors: Burası balık restoranı. İlk
gittiğimizde rezervasyon yapmadan gittiğimiz için çok bekleyerek zar zor yer
bulmuştuk. Özellikle akşam yemeği için havanın da güzel olduğu bir mevsimde
Barcelona’daysanız mutlaka gidin. Biz bir yaz akşamı, tarihi bir değeri de
olan, portakal ve yasemin ağaçları ile çevrili avlusunda yemek yedik burada.
Her masadan eğlence seslerinin yükseldiği, keyif veren bir yer. Bende kalan
tortusu bu oldu en azında. Daha sonra aynı yere kışın gittik, yemekleri aynı
kalitede idi ama kışlık hali yaz kadar eğlenceli gelmedi bana. Bazı mekanlar
ait olduğu mevsimde güzel galiba...http://elspescadors.cat/
Dos Pallilos: Uzakdoğu Tapas’larını
İspanyol Tapas felsefesinde hazırlayıp sunan, Asya Katalan fusion Tapas Bar’ı.
Casa Camper Otel’inin restoranı. Fusion seviyorsanız denemenizi öneririm.
İlginç bir deneyim yaşayacağınız kesin. http://www.dospalillos.com/
Müthiş bir blog,özgün ve farklı detayları gösteren bilgilendirici yanı oldukça yüksek.. Gaudi'nin o sihirli ellerinin izlerini bıraktığı Barselona benim en favori şehrim, En favorim Sidney'di ama sanatsal duygularım çok yüksek, bu şehri gördükten sonra fikrim değişti. Sizi tebrik ediyorum..Haftaya ben de bloğumda kendime özgü olan bir video blog paylaşacağım, henüz bitmedi. Edit yapıyorum. Merak ederseniz: http://dnyaninetrafinda180gn.blogspot.com/
YanıtlaSil