Koyu yeşil dağlar,
kıvrım kıvrım kıyılar... Geçmişi acılarla dolu ama hala dimdik ayakta Hırvatistan
ve Karadağ.
Buralar 2. Dünya
savası sırasında efsaneler yaratmış Yugoslavya’nın bölünmüş toprakları. Şimdi
aynı coğrafyada adını ilk seferde eksiksiz sayamayacağım kadar çok ülke var.
Nedense Yugoslavya’ya
karşı tarif edemediğim karışık duygular besledim hep. Sempati ile uzak durma
arasında bir çizgide gitti geldi duygularım. Anlamaya çalışma merakım pek
değişmedi ama. Coğrafya derslerinde komşumuz olarak tanıdım Yugoslavya’yı.
Sonraki zamanlarda ezber için değil meraktan okumaya başladığımda Tito'yla tanıştım. 2. Dünya savaşındaki duruşundan dolayı Tito’ya
sempati besledim. Atatürk'le benzeştirdim kafamda. Tito sonrası dönemde açıldı
aramız bizim. Aşırı milliyetçilik dalgalarından dolayı parçalanan Yugoslavya’da
çok kanlar döküldü, çok acılar çekildi. Benim için ise hem tarihsel hem de
insani açıdan kayıtsız kalamadığım bir coğrafya oldu burası.
Bu yazın başında
uzun zamandır düşündüğüm bir tatili Hırvatistan’dan başlayarak uygulasak
ne güzel olur diye geçirdim aklımdan.
İstediğim şey, bir
araba kiralayıp Hırvatistan kıyılarını, Karadağ’ı arabayla gezmek, canımızın
istediği koyda durup yüzmek, istediğimiz yerde yemek yemek, tekne ile süslü ve
sempatik adalarına gitmek olan, spontane bir tatil. Rahat,
telaşsız, salaş... Ada (Kızım) için de alıştığından farklı bir yaz tatil
olmasını istedim. Büyüdüğünde hatırlayacağı, eğlenceli bir yaz tatili.
Tam hayal ettiğimiz gibi olmadı ama büyük ölçüde hevesimizi aldık bu tatilden.
Haziran’da İstanbul’dan
Dubrovnik'e Zagrep üzerinden uçtuk. Hava haliyle sıcak ama kavurmuyor.
Dubrovnik'te 1 hafta
kalmak üzere program yapmıştık. Planladığımız şekilde bir tatil için bir hafta
gayet güzel yetti. Fazla salına salına ve fazla dura kalka hareket ettiğimiz için
Mostar köprüsüne vakit yetiremedik, siz bence görmek için bir vakit yaratın mutlaka.
Dubrovnik havaalanından
şehre gelirken gördüğümüz manzara tipik Akdeniz. Buraya kadar herşey normal ve
beklediğimiz gibi. Ancak tahta iskelesinden şehre ilk adım attıgımız an
gördüğünüz manzara ‘ben neredeyim, burası nasıl bir yer ’ dedirtiyor insana.
Çarpıcı bir güzellik. Burası daha önce
gördüğüm şehirlerden çok farklı. Sanki Universal Stüdyoları bir film için Ortaçağdan
kalma bir şehir kurmuş da biz o setin ortasında yürüyor gibiydik.
TAHTA İSKELEDEN DUBROVNİK'E GİRİŞ |
Parlak mermerden
zemini, taş binaları, dimdik merdivenleri, hepsine tek tek girmek istediğim küçük sokakları ile seksi bir şehir. Gündüzleri sıcak ve eğlenceli, geceleri
ışıklı ve büyüleyici.
Dubrovnik'e hem
karadan hem denizden gidilebilir. Hangi yolu seçerseniz seçin ilk karşılaştığınız
manzara şehrin Çin seddine benzeyen surları ve görkemli kalesi. Yakın zamana
kadar savaşlardan korunmak için kullanılıyormuş bu kale. Şimdi ise turistik
landmark haline gelmiş. Savaşlardan sonra 2005 yılında Unesco koruması altına
alınıp bir çok bina restorasyona girmiş. Ve şimdiki büyüleyici haline
getirmişler şehri elbirliğiyle.
Otel Old Town’ın içindeydi ve otele yerleşip hemen etrafı gezmeye çıktık. Şehrin kalbi Old Town. (Eski Şehir) Restoranlar, cafeler, müzeler bu surların içinde. Old Town'ın 2 giriş kapısı var. Pile Gate ve Ploce Gate. Ana giriş kapısı Pile Gate. Pile Gate’ten girince karşınıza çıkan uzun cadde Old Town'un meşhur caddesi Stradun. Parlak zemini ile göz alıcı bir cadde. Dünyanın en eski eczanelerinden birinin bulunduğu Franciscan Manastırı da bu caddenin başında. Manastır uzun zaman önce müzeye çevrilmiş ve içinde Ceylan derisi üzerine yazılmış reçeteler sergileniyor. İlginç bir müze. Görün bence.
DUBROVNİK- DENİZDEN GÖRÜNÜŞ |
Otel Old Town’ın içindeydi ve otele yerleşip hemen etrafı gezmeye çıktık. Şehrin kalbi Old Town. (Eski Şehir) Restoranlar, cafeler, müzeler bu surların içinde. Old Town'ın 2 giriş kapısı var. Pile Gate ve Ploce Gate. Ana giriş kapısı Pile Gate. Pile Gate’ten girince karşınıza çıkan uzun cadde Old Town'un meşhur caddesi Stradun. Parlak zemini ile göz alıcı bir cadde. Dünyanın en eski eczanelerinden birinin bulunduğu Franciscan Manastırı da bu caddenin başında. Manastır uzun zaman önce müzeye çevrilmiş ve içinde Ceylan derisi üzerine yazılmış reçeteler sergileniyor. İlginç bir müze. Görün bence.
Caddenin diğer tarafında çok
eskilerden (15. yy) kalma kırlangıçların mesken tuttuğu Onofrio Çeşmeleri var. Ne zaman o çeşmelerin etrafında takılsak mutlaka
üzerime kuşlar pisledi. Her ne kadar piyangocu bulup ritüeli yerine getiremediysem
de benim için adı şans çeşmesi kaldı.
ONOFRİO ÇEŞMESİ |
Old Town'da farklı mimaride kilise
ve müzeler de var. Fiziksel yakınlıktan olsa gerek çok baskın bir İtalya havası
var şehirde. Bunların içinden en beğendimiz etrafı sütunlarla çevrili Başkanlık Sarayı (Rektörlük Sarayı da deniyor) oldu. Özellikle gece aydınlatması harika. Old Town
küçücük bir yer, bu sarayı görmemeniz mümkün değil. Her şekilde karşınıza
çıkar.
REKTÖRLER SARAYI |
REKTÖRLÜK SARAYI |
Old Town’da çok fazla merdiven var. Şehir kat kat tasarlanmış. Bu katlar arası geçişler de merdivenlerle sağlanıyor. Geceleri bu merdivenler yemek yenilen
içki içilen yerler haline dönüşüyor. Bir rivayete göre Ortaçağda bu merdivenlerin
anlamı suç işleyenin her bir cezasında bir basamak yukarı çıkarılması ve
kellesinin aşağıya yuvarlanmasıymış. Doğru da olabilir. Ortaçağ'a boşuna karanlık çağ da
dememişler.
OLD TOWN ARA SOKAKLARI |
SURLARDAN STRADUN CADDESİ |
SURLARDAN ADRİYATİK |
ŞEHİR MANZARASI |
SOKAK TABELALARI |
GUNDULİCEVA PAZARI |
Ama son tahlilde buradan alınacak en
güzel hediye şarap. Şarap gerçek anlamda ‘sudan ucuz’ olan tek içecek. Posip ve Dingac şaraplarını ise mutlaka tadın.
‘Güzel şarap pahalı olmak zorunda değil’ tezine omuz veren bir ülke
Hırvatistan. Gerçekten harika şarapları var.
DİNGAC SARABI |
Hırvatistan’ın kızları da çok güzel. Akşamları Stradun’da gezintiye çıkan, her birinin bacağı benim boyumdaki kızlara Mehmet Ali ve Murat kadar Ada ve ben de ağzımız açık baktık. Irkına sağlık, uzun diye bildiğimiz bacak boyuna iki karış fark atıyorlar. Gerçekten çok güzel bir ırk Slavlar. Bayıldık
|
Ve tabii ki Plajlar...
Dubrovnik'in etrafında
birçok plaj ve koy var. Şehirdeki 150’ye yakın plajın tümü AB tarafından mavi
bayrakla ödüllendirilmiş. Biz eski şehrin hemen yanında içinde bir de restoranı
olan Banja'ya plajına gittik sıklıkla. Çok beğendik burayı. Hemen karşısı Lokrum adası. Güzel bir manzarası var, özellikle güneşi
orada batırıyorsanız. Deniz pırıl pırıl. Ege ve Akdeniz sahillerine özellikle
Olymposs ve Fethiye’deki koylara hasta biri olarak söylüyorum; deniz
Hırvatistan'da çok güzel.
BANJE PLAJI |
Dubrovnikte plajlar kadar
popüler denize girme ve güneşlenme yerleri kayalar. Yerli halk genelde
kayaların üzerinde güneşlenmeyi ve buralardan denize atlamayı tercih
ediyor. Çoluk çocuk, yaşlı genç hop hop denize atlıyor kayalardan. Biz de
denedik, özellikle kayalardan atlama kısmına bayıldık. Çok eğlendik Ada’yla.
KAYALARDA HAYAT |
Lokrum Adasına gidilmesi şart.
Dubrovnik'in her
yerinden görünen Lokrum adasına mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum. Yerleşimin
olmadığı, insanlara yalnızca günübirlik gezinti için açık olan doğal yaşamın
olabildiğince korunduğu çok güzel bir ada... Adanın her tarafından denize
girilebiliyor. İç tarafında ormanın ortasında Ölüdeniz var. Kayalıkların arasından
denize girilen olağanüstü güzellikte bir yer burası. Adı üstünde Ölüdeniz. Açık
denizle bağlantısı yok. Bir çeşit göl. Rengi, doğası, etrafı harika. Orada
denize girmek çok eğlenceli... Kayıtsız kalınamaz bir güzellik. Ayağınızda deniz
ayakkabıları olmadan burada denize girmeyin, hem kayalar cok keskin, kayalardan
yırtsanız deniz kestanelerinden yırtamazsınız... Her yerdeler çünkü.
LOKRUM -DEAD SEA |
Tüm günü burada istediğiniz
gibi denize girerek, ormanın kendine has sükuneti içinde dinlenerek ve karnınız
acıktığında sayısı çok olmamakla birlikte güzel balık ve deniz ürünü
yiyebileceğiniz restoranlarda yemek yiyerek geçirebilirsiniz... Dubrovnikten 30 dk'da
bir karşılıklı feribot seferleri var Lokrum adasına...
Kolacep-Sipan-Lopud Adaları. Gözardı edilmemesi gereken güzellikler...
Diğer bir gününüzü
Dubrovnik'in Elafiti dedikleri 3 çok çok güzel adasına ayırmanızı şiddetle tavsiye
ediyorum... Kolacep, Sipan ve Lopud. Bu adalara isterseniz tekne kiralayarak
isterseniz turlara katılarak gidebilirsiniz.
DUBROVNİK LİMAN |
Ilk gittiğimiz ada Koloçep’ti. Güzel bir bitki örtüsü var Kolaçep’te. Mehmet
Ali çocukluğundan beri görmediğini söylediği pasiflora çiçeklerinin peşine düştü.
Ben şirin şirin evlerin ve manzaranın peşine. Her şeyiyle tam bir
Akdeniz adası.
Büyük bir ada değil. Bir-iki
restoran ve kafesi de var. Herhangi birinde oturup, manzaraya karşı Hırvatistan'ın
yerel birası Ozujsko'dan için.
İkici gittiğimiz ada Sipan. Dünya jet sosyetesinin de uğradığı bir yermiş. Sipan Otele yakın Konoba kod Marka diye bir restoran var. Ada
küçücük zaten. Kime sorsanız gösterir yerini. Denizin üzerinde. Muh-te-şem.
Baba oğul işletiyor. Yerliler Marco da diyor restoran adına. Deniz ürünleri,
balık ne yerseniz harika… Öğle yemeğinizi burada yiyin mutlaka.
KEREVİT |
SİPAN LİMANI |
Üçüncü ada Lopud Adası. Limanı müthiş buranın.
Sakin, mutlu mesut insanların yaşadığı bir cennet gibi. Adanın diğer ucunda Sunj isminde bir plaj var. Bu adada
araba yok. Diğer tarafına da gitmek yürüyerek en az 20 dk. Bir de limanda Sunj
plajına giden golf arabalarından taksiler var. Bunların taksi olduğu çok
anlaşılmıyor. Birilerine sorun ve yürümek yerine Golf arabalarıyla Sunj’a
gidin. Gerçekten o sıcakta yürümek çok akıllıca değil.
SUNJ PLAJI |
Sunj’a 'altın kum plajı'da
deniyor. Yanında çıplaklar plajı var. Hemen heyecan yapmayın, baktık girenlere
hepsi 45 üstü kadın ve erkekler. Hiç çekilmez yani:)
Sunj’ın cennet parçası
olmasının yanında diğer bir özelliği suyunun sıcak olması ve ne
kadar uzağa giderseniz gidin denizin belinizi geçmemesi…Hava oldukça sıcak
olduğu için saatlerce denizden çıkmadık burada. Çok çok güzel bir plaj burası.
SUNJ PLAJI |
Lopud adasının diğer tarafı ise restoranların olduğu bölge. Restoranların
hepsinde mutlaka deniz ürünü var. Hepsinin de iyi olduğunu söyledi bizim
kaptan. Harika bir öğle yemeği yediğimiz için tavsiye üzerine Obala’da oturup dondurmalı limoncello
içtik. Ben de tavsiye ediyorum.
LOPUD LİMANI |
Korçula Adası
Dubrovnik’in gidilecek diğer
bir adası da Korçula. Burası günübirlik gidilebilecek bir yer değil. Eğer
civardaki diğer ülkelere gitmek gibi bir niyetiniz yoksa Korçula iyi bir seçenek
olabilir. Adriyatik'in en büyük adalarından biri Korçula, hem Marco Polo'nun doğduğu yer hem de en iyi korunmuş Ortaçağ kasabalarından biriymiş. Biz sığdıramadık programa. Ama aklımda da çok
kaldı.
Mjlet Adası
Mjlet adası da gidilmesi
gerek bir yer. Dubrovnikten 2.5 saat uzaklıkta Dubrovnik’in Gruz limanından
kalkan feribotlarla gidiliyor. Damakçılar için bir not daha; burası Istakoz
cenneti ve bu kadar lezzetli ıstakozları dünyada az bulursunuz. Onların iddiası
yani:) Daha
iyisini yiyene kadar şimdilik ben de katılıyorum.
Dubrovnik’ten aklımızda
kalanlar yediğimiz olağanüstü deniz ürünleri, içtiğimiz harika Hırvat şarapları,
harika bir doğa ve deniz, farklı, iyi korunmuş dekor gibi bir şehir oldu.
Yeniden görmek isteyeceğim
kadar güzel. Avrupa’da geçirilebilecek en iyi yaz tatili şehirlerinden biri. Çok
mutlu çok hayran ayrıldık Dubrovnikten.
Görülmesi Gereken yerler
- Old Town
- Franciscan Manastırı
- Rektörler Sarayı
- Onofrio Çeşmeleri
- Dubrovnik Walls- Şehir Surları
- Stradun Caddesi ve ara sokakları
- Çan Kulesi ve Orlando Sütunu
- St Blaise Kilisesi – Orlando sütünunun hemen karşısında
- St Spas Kilisesi-Stradun caddesi üzerinde
- Pile Kapısı
- Ploce Kapısı
- Sponza Sarayı
- Ve Adalar... Gidebildiğiniz kadar çok ada’ya gidin. Hepsi güzel ve birbirinden farklı..
Otel Önerileri
Excelcior Hotel: Çok güzel bir otel. Harika bir plajı var. Surların
dışında ama Old Town’a en yakın otel.
Pucic Palace: Old Town’ın içinde kalmak isteyenlerin başka alternatifi çok yok.
X Luxury Rooms Dubrovnik: Old Town içinde ortaçağdan kalma taş binalar aslına
uygun restore edilmiş. Bunların bir çoğu da butik otellere ve kiralık apartman
dairelerine çevrilmiş.
Bazılarını gördük, çok
beğendik. Bence kalmak için çok iyi bir seçenek hem de otellerden çok daha
uygun fiyatları.
Restoran Önerileri
Old Town'da bütün
restoranlarda aşağı yukarı fiyatlar aynı.
Restoranlara 'konoba' deniyor. Deniz ürününü nerede yerseniz yiyin aynı
lezzette. Özellikle istiridyedeki lezzet istikrarını takdir ettim. Her yerde
çok güzel istiridye yedik. Burası istiridye cenneti. Bir de acayip ucuz. Vücudunuz kabarana kadar yiyin, her
gün günde 2 öğün mümkünse.
Dubrovnik’te Türk yemeklerine çok benzeyen
yemekler de var. Örneğin İnegöl köfteye benzeyen bir köfteleri var. Adı cevapcici.
Tüm menülerde var. Çocuklar için süper bir alternatif. Ada sürekli cevapcici
yedi.
Orhan:
Surların dışında Pile gate çıkışında bir restoran. Denizin üzerinde harika bir
yer. Burada oranın meşhur yemeği soslu midyeyi harika yapıyorlar. Diğer
yediklerimiz de çok lezzetliydi.
Ragusa 2:
Denediğimiz başka bir deniz ürünleri restoranı. Yanyana bir sürü restoran var
Ragusa gibi. Hepsi de aynı güzellikte eminim.
İSTİRİDYE |
Lokanda
Peskarija: Burada yemekler tencereler içinde servis
ediliyor. Soslu midye burada da çok güzeldi. Tüm kabuklular çok başarılıydı
burada. Surların dışında.
Nautika:
En pahalı restoranlarından biri. Değer mi derseniz aynı yemekleri daha uygun
fiyata yedik başka restoranlarda. Manzarası ve masaörtüleri dışında bir farkı
yok. Yemekler gayet lezzetli ama adam başı 100 euro ödediğimiz tek yer.
Spagetti Toni: Dubrovnikte yiyebileceğiniz en iyi spagettiyi burada yerseniz, garanti
ediyorum. İtalyaya yakın olmasından dolayı etrafta çok sayıda İtalyan var ama
hiçbirini beğenmedik. Burası içlerinden en iyisi. Bruscettaları da çok başarılı
bu arada.
MİDYELİ SPAGETTİ |
Mea Culpa:
Pizzaları iyi gibi duruyor ama biz çok beğenmedik. Bir de pizzalar çok büyük.
Bir pizzayı en az 2 kişi hatta çocuklarda varsa 3 kişi rahat yersiniz o kadar
büyük..
Dubravka: Canınız
yumurtalı, peynirli kahvaltı isterse burayı deneyin. Surların hemen dışında
koskoca bir meydanda. Harika da bir manzarası var.
Kapetanova Kuca: Dubrovnik’ten 50 km uzaklıktaki Ston kasabasında yer
alan bir restoran. İstiridyeler müthiş. Aynı zamanda istiridye çiftlikleri de
var. Kerevit, ıstakoz gibi digger deniz ürünleri de çok güzel. Kapetanova Kuca
Mali Ston’da. Damakçıysanız buraya sırf istiridye yemeğe gitmelisiniz.
Taj
Mahal: Burası Bosna yemekleri yapan bir restoran. Bizim
Türk yemeklerine çok benziyor hepsi. Su Böreği, mantı gibi hamur işleri oldukça
iyi. Canınız çekerse Türk yemeği, burayı deneyin. Old Town’ın içinde.
yazınızı çok beğendim çok teşekkür ederim açıklayıcı olmuş özellikle restorant ve otel isim önerileri alternatiflere yenisi ekleme olanağı sağlıyor. Sadece eksik bulduğum şey yazınızda restorantta ve otellerde yaptığınız liste belki plaj isimlerinde de olsaydı muhteşem bir kaynak olurdu yine de elinize sağlık :)
YanıtlaSil