17 Mart 2015

ENDÜLÜS-SEVİLLA

Endülüs’ün başkenti. Nasıl anlatsam bilemiyorum; cıvıl cıvıl, çok eğlenceli ve rahat bir şehir. Çok sevdik Sevilla’yı. Şehrin dokusu, insanları, sokakları, partileri, flamenkosu, tapas barları, marketleri, pazarları hepsi ayrı güzel.
2. günün sonunda evet ya burada harika yaşanır klişesiyle yorumlar yapar halde bulduk kendimizi. Kesinlikle başka bir zaman diliminde hissettiriyor Sevilla. Etrafta çok sayıda fayton görmemizin de böyle hissetmemize katkısı oldu sanırım.

Gezilecek görülecek çok yeri var. Ama burada zaman farklı akıyor bu nedenle telaşa hiç gerek. Her şeye vakit yetiyor rahat rahat. Sevilla’ya vardığınızda sizi muhteşem bir katedral karşılıyor.


Olağanüstü güzellikte bir katedral, her açıdan fotoğrafladık sanırsam. Kristof Kolomb’un da mezarı bu katedraldeymiş. Ayrıca dünyanın en büyük katedrali olduğu söyleniyor. Önündeki faytonlarla tam bir film karesi bu meydan...Katedralin çok büyük bir kulesi var. Sevilla manzarası pek hoşmuş. Biz tırmanmadık. İyice İspanyola bağlayıp hiç yormadık kendimizi.

Sevilla’nın en önemli en güzel yerlerinden biri tabii ki Alcazar Sarayı. Mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak not düşüyorum. İnce ince işlenmiş ve bugüne kadar aynı güzellikte korunmuş bir saray. Hayran kalmamak mümkün değil. Özellikle seramiklerine ve kapılarına hayran kaldık. Saray şehrin tam ortasında ve sarayın arka kapısından çıkınca daracık sokaklardan oluşan mahallelerin içinde buluyorsunuz kendinizi. Burası Santa Cruz bölgesi. Etraftı birbirinden güzel tapas barlarla dolu müthiş bir bölge. Bol bol yürüyün, sokaklara girin, çıkın, kaybolun, yorulun, bir tapas bara oturun, bir şeyler atıştırın. Salının salınabildiğiniz kadar bu şehirde.






Tüm İspanyada olduğu gibi burada da akşam yemekleri geç yeniyor. Bence şehri eğlenceli kılan en önemli nedenlerden biri geç yenen akşam yemekleri. Şehir geç saatlere kadar eğleniyor. Akşamları ikinci bir gün başlıyor sanki dışarıya taşan restoran ve tapas barlarla birlikte. Felsefeleri ise bence bizimkinin aksine  ‘bütün işini yarına bırak’ üzerine kuruluJ 
Bu felsefeyi de sıkı sıkıya sahiplenmişler. Bayılıyorum siestalarına, rahatlıklarına, telaşsızlıklarına…





Alcazar Sarayı dışında Plaza Espana’da görülmesi gereken yerlerden. Sevilla’nın en büyük parkı olan Maria Luisa parkının içinde bir meydan. Büyük bir avlu ortasında sandalla gezilebilecek bir göletin olduğu dev bir meydan. Meydan oldukça geniş ve meydanın çok yakınında park olduğu için pek ağaç yok ortalıkta. Gölge alan yapma gereği duyulmamış anlaşılan. Sıcak havalarda meydandan uzak durup parka sığınmak en doğru yol. Gerçekten bayıltıcı olabilir.




Hatta bence yapılacak en iyi hareket Katedralin yanındaki faytonlara binip hem meydanı, hem parkı hem de Sevilla’nın bir diğer alametifarikası Torro del Oro’u gezmek. Faytoncuyu istediğiniz yerde durdurup istediğiniz kadar vakit geçirebiliyorsunuz. Böylelikle şehrin normalde görmeyeceğiniz ama faytonla gezerken fark edeceğiniz başka güzelliklerini de görme şansınız oluyor. Tütün fabrikasından bozma Güzel Sanatlar fakültesi gibi...Yalnızca harika bir bina olduğunu söylemekle yetiniyorum.

Sevilla’ya gelmişken Flamenko gösterisi izlememek büyük kayıp.
Turistik tuzaklarına da düşmemek için sorduk soruşturduk ve Flamenko müzesini bulduk. Museo del Baile Flamenco.



Oranın yerlilerin de gidip Flamenko öğrendiği, içinde hem gösteri sanatları merkezi hem müze, hem dans atölyesi hem de yakışıklı Oscar’ın olduğu yer!!

Aldık elimize şaraplarımızı kurulduk sahnenin önüne. Pek yakışıklı bir adam - sonradan adının Oscar olduğunu öğrendik- karşısında Carmen’le başladı Flamenko’ya. Fotoğraf çekmek yasak ama Oscar’ın gizli fotoğraflarını çektirdim Ada’ya. Ada beni Mehmet Ali’ye şikayet ediyordu ‘Baba annem Oscar’a aşık oldu diye.:)




Çok güzel bir gösteriydi açıkçası. Çok sevdik. Museo del Baile Flamenco’ya mutlaka gitmenizi öneriyorum. Sonrasında müzenin shop’una da bir göz atın. Çok güzel Flamenko Cd’leri bulabilirsiniz.

Sevilla’da ‘Las Setas de la Encarnación’ başka bir adıyla Metropol Parasol adında dünyanın en geniş ahşap yapısı olduğu söylenen çok acayip bir mimarisi var. Her katında farklı bir etkinliğin olduğu, en tepesinde ise şahane bir Sevilla manzarasının olduğu bir yer burası. Uzun uzadıya vakit geçirilmez ama mutlaka burayı da görün bence.





Sevilla’ya sokaklarına girip çıkılarak keşfedilecek çok şirin çok rahat bir şehir. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel. Umarım bizim kadar seversiniz. Sevilla’daki 3 günden sonra artık denizle buluşmaya gidiyoruz. Bir sonraki durağımız Avrupa’nın en eski ve kadim şehri Cadiz.


Gezilecek Yerler

·       Plaza de Espana
·       Alcazar
·       Barrio Santa Cruz
·       Sevilla Katedrali
·       Giralda Tower
·       Maria Luisa Park
·       CasaLa Teatro
·       Museo del Baile Flamenco

Restoran önerileri

El Rinconcillo: Çok eski ve harika bir tapas bar.

Modesto: Güzel şarapların olduğu,Endülüs mutfağının çok iyi bir örneği. Çok pahalı da değil.

Taberna del Alabardero: Biz çok sevdik. Her gün yeni bir tapas deneyin Sevilla’da. Burayada gidin.Yıllardır aynı aile tarafından işletilen bir tapas.

Bar Giralda: Bu tapas barda Sevilla’nın en iyilerindenmiş. Denedik. Gayet iyiydi gerçekten.

Otel önerileri

Hotel Casa1800: Harika bir otel. Santa Cruz bölgesinde. Eski bir yapı restore edilmiş. Biz cok beğendik.

Hotel Casa Del Poeta: Burası da çok başarılı bir otel.


Hotel Alfonso VIII: Bu otel Sevilla’nın en meşhur oteli. Alcazar sarayı ile yanyana. Kalmasanız bile bir akşam üzeri bir şeyler içmeye gidilir.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder